Bu sezon tüm sezonlar içinde en az futbol konuştuğumuz sezondur muhtemelen. 3 Temmuz'dan ligin bitimine kadar saha içine kafayı çok az çevirebildik. Lugano, Santos ve Niang'ın ardından Emenike oynamadan takımdan ayrılınca Fenerbahçe elbette güç kaybetti. Bu güç kaybını önce Aykut Kocaman ardından taraftar ve en sonunda oyuncular takviye ederek sezonu tamamladık. Fenerbahçe yarıştığı iki organizasyonda sonuna kadar mücadele etti, ligde son maçta Galatasaray'ı yenemeyince ikinci oldu, Türkiye Kupası'nda ise Bursaspor'u 4-0 gibi farklı bir skorla geçerek 29 yıl aradan sonra kupanın sahibi oldu.
Sezon boyunca takımı futbol anlamında eleştirsekte bunun saha dışı faktörlerden kaynaklandığını sıklıkla ifade ettik. Takım lige iyi girdi ardından fiziksel ve zihinsel bir düşüş yaşadı, deplasmanlarda arka arkaya mağlubiyetler yaşadı, ardından son düzlükte yeniden vites arttırıldı ve sezon tamamlandı. Takım gibi oyuncular, teknik heyet ve yöneticilerde zaman zaman düşüşler yaşadı. Tüm bu süreçte enerjisi bitmeyen, her maç daha da kuvvetlenen, erkek, kadın, çoluk çocuk, genç yaşlı tüm Fenerbahçe'li taraftarlardı. Takım durduğunda ya da camia umutsuzluğa düştüğünde taraftar destek verdi ve takımı yeniden ayağa kaldırdı. Ligde yarışan diğer tüm takımlara yönelik teknik taktik analiz yapılabiler ama Fenerbahçe'nin 2011-2012 sezonu hem kendi tarihinde hem de Türk futbol tarihinde futbolun en az konuşulduğu sezon olarak hatırlanacak. Kendi adıma önce taraftarı ardından Aykut Kocaman'ı, daha sonra takımı ve yöneticilerden Ali Koç'u sezonun başarılı isimleri olarak seçiyorum. Camianın yalpaladığı, umutsuzluğa düştüğü anlarda hamleleri ile süreci iyi yöneterek 2011-2012 sezonunu en iyi şekilde bitimemizi sağladılar. Bu sezon Fenerbahçe'nin asıl sınavı kazanacağı kupalar ya da saha içi performansı değil, tüm haksızlıklara karşı vereceği cevaptı. Cevapta tüm Türkiye taradından net olarak alındı sanırım.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder