30 Ekim 2010 Cumartesi

Bursaspor 1 Fenerbahçe 1

Fenerbahçe maça Galatasaray maçında almış olduğu yaraların etkisiyle başladı. Dia ve Niang sakatlıkları nedeni ile Bursa maçında takımdaki yerini almazken Lugano'da kart cezası nedeni ile takımdaki yerini alamadı. Bursaspor'da ise hafta içi Ali Tandoğan ve Volkan Şen'in sakatlıkları nedeni ile takımda yerlerini alamıyacakları konuşulurken her iki oyuncuda ilk 11'de yerini aldı. Fenerbahçe'nin fikstür açısından zor bir 2 hafta yaşayacağını biliyorduk kağıt üzerinde Galatasaray maçında daha iyi bir futbol ve galibiyet beklenirken Bursa maçına daha temkinli yaklaşılıyordu. Takım Galatasaray'ı yenemeyince bu maçtada aynı düşünce hakimdi fakat sakatlılar nedeni ile bu endişenin artmasını Baroni ve Bilica'nın uzun bir aradan sonra ilk 11'e dönen performansları unutturdu. 


Mehmet yeniden eski bölgesi olan sağ kanata dönmüş orta alanda Emre-Baroni ikilisi ve geride Lugano'nun yerine Bilica maçın özellikle ilk yarısında Fenerbahçe'yi ön plana çıkaran unsurlardı. Fenerbahçe orta alanda yapmış olduğu presle Bursaspor'u etkisiz hale getirmeyi başardı ve ataklarını sıklaştırdığı dakikalarda Emre'nin müthiş gayreti ve vizyonu ile getirdiği topu golle sonuçlanınca ibre tamamen Fenerbahçe'nin lehine döndü. Zor gol yiyen bir rakibe karşı deplasmanda öne geçen takım Bursa'nın artık üzerine gelmesini bekliyecekti ve oyun planıda bu noktaya kaydı. Alex'in becerisi ile başlattığı atakta Stoch kaptanı dahi çileden çıkaracak egoizmini törpülemeyi başarsaydı skor 2-0 olucak ve bu dakikadan itibaren hafta içi Manchester maçının etkisiyle Bursaspor iyice maçı kazanma hevesinden uzaklaşacaktı. Bu başarılamayınca ilk yarı 1-0 üstünlük ile bitti. İkinci yarı Bursa'nın daha istekli ve mücadeleci bir görünüme bürüneceği belliydi ve gol gelebilecek en kötü zamanda ikinci yarının en başında Bursaspor'un en etkili olduğu duran top organizasyonundan geldi. Böylesine bilinen bir silahı karşı arka direkte 2 kişinin bomboş bırakılması ve sol direkte Emre yer alırken sağ direkte kimsenin olmaması nedeni ile Ergiç golü yaptı ve Bursa maça yeniden ortak oldu ve seyirci desteği ile morallendi. Maçı izlemeyen biri bu dakikadan sonra her iki takımında daha kontrollü bir oyunu tercih ettiğini düşünecektir ancak sanki ligin son ve şampiyonluğu getirecek maçı edasıyla karşılaşma devam etti. Öyleki bu süreç içerisinde beraberlik haricindeki bir skor mağlup olan takımı daha fazla etkilerdi çünkü çok sayıda pozisyon her iki takım oyuncuları tarfaından da heba edildi. Sercan'ın özellikle kaçırmış olduğu ya da başka bir bakıç açısıyla Volkan'ın muhteşem kurtarışlarını izlediğimiz dakikalarda her iki takımda sanki bir akıl tutulması yaşayarak hücum etmeye başladılarki bu da bizim sezonun en zevkli mücadelelerinden birini izlememizi sağladı. Stoch'un ve Baroni'ni kenara gelmesinin ardından Santos ve Kazım ile oyunu çevirmeye çalışan Fenerbahçe, Semih-Gökhan Ünal hamlesi ile son kozunuda oynadı ancak skoru değiştirmeye bu çabaları yetmedi. 


Fenerbahçe bu maçla görece zor olan maçlarını tamamladı ve fikstür açısından daha rahat bir pozisyona girdi. Kalan 7 haftada tepede bulunan rakiplerin birbirleri ile mücadele edicekleri göz önüne alındığında Fenerbahçe bu iştahlı futbolu devam ettirirse, sakatların ve cezalarında takıma dönmesi ile ligde üst sıralara yerleşicektir. Bursa ise ligle-Avrupa arasında tam zıt bir futbol ortaya koyuyor. Fenerbahçe karşısındaki 2. yarı etkinliklerinin çok kısa bir bölümünü dahi oynadıkları 3 maçta göremedik. Fenerbahçe kendi evinde Bursaspor'u yendiği takdirde bu beraberlik iyi bir sonuçtur kaldıki kalan maçlar içerisinde rakiplerin buradan alıcakları sonuçlara göre bu beraberlik daha da kıymetlenebilir. Beraberlik haricinde mücadele açısından ve pozisyon zenginliği ile her iki takımada teşekkür etmek lazım.


29 Ekim 2010 Cuma

25 Ekim 2010 Pazartesi

Fenerbahçe 0 Galatasaray 0

Maça yönelik hafta içerisindeki beklentilerin yine herkesi yanıltması neticesinde enteresan bir maç izledik. Çokça karmaşık geçirilen bir hafta sonrası Galatasaray uzun yıllar puan dahi almadığı bir deplasmana gelirken hocasını değiştirmesi ile işler tamamiyle bilinmeze doğru sürüklendi. Fenerbahçe beklenen 11 ile sahaya çıkarken Galatasaray sakatların fazla olması nedeni ile oldukça farklı ve defansif bir anlayışla sahaya çıktı. Algıdaki bu farklılık Pino'nun çizgiden çıkan topu ile yerini Fenerbahçe açısından acaba sorusuna bıraktı. Fenerbahçe kanatları rahat kullanamadığı gibi orta alanda üstünlük sağlayamadığı rakibine karşı ara paslarla da kaleye gitmeyi başaramadı. Hakemin sertlik primine gösterdiği aşırı tavizkar tutum Konyaspor deplasmanından sonra Galatasaray maçında da takımı engelleyen faktörlerden biriydi ve Aykut Kocaman'ın maç sonu açıklamasını bu açıdan destekliyorum.


Neill maç boyunca yaptığı sertlikler ve Cana'nın top yerine rakibe yaptığı müdalelerin çokça geçiştirildiği bir maç oldu. İlk yarıda Galatasaray'ın bu sertlikle açıklayamayacağımız ölçüde bir etkinliği ve pozisyon zenginliği vardı ve Fenerbahçe'nin maç öncesi oyun planını durdurmayı çokça başardılar. İkinci yarı ile birlikte Fenerbahçe oyuna daha fazla hükmeden ve Alex & Niang ikilisi ile pozisyona giren taraftı ancak bu hücumlardan netice alınamaması ve Hagi'nin doğru bir taktikle maç kondüsyonları fazla olmayan Elano ve Misimoviç'i kenara alıp yerlerine Serkan ve Barış'ı alarak orta saha direncini arttırmaya çalıştı ve bunda başarılı oldu. Dia'nın sakatlanması ve hafta içi çok az antereman yapan Alex'in oyundan alınması ile Fenerbahçe iki milli oyuncusunu sahaya sürdü ama Semih, Konya maçındaki performansı yakalayamadığı gibi Kazım; Dia'dan çok daha kötü bir görüntü verdiki bu dakikalar Fenerbahçe'nin oyun kontrolünü de kaybettiği dakikalardı. Fenerbahçe'nin geçen senelere göre derbi anlayışında yaşadığı farklılık skorlarada yansımış durumda. İçeride ya da dışarıda olmasına bakılmaksızın her maç oyunu kendi yarı sahasında kabul eden Fenerbahçe yerine sürekli hücuma düşünen bir Fenerbahçe yarıltımaya çalışılıyor ancak defans ve hücum alanındaki kopukluk ileri 4'lünün defansif katkılarının da minumun düzeyde olduğu düşünülürse Fenerbahçe'yi galibiyetten uzak tutan noktalar olarak göze çarpıyor. Hem Stoch hem Dia defansı daha iyi ögrenmesi gereken oyucular ya da kısa vadede devre arası Emre'nin yanına oyunun her iki yönünü oynayan bir orta saha alınması şart. Fenerbahçe derbileri alıp küme düşen takımlara karşı puan kaybeden ve nihayetinde şampiyonluğu kaybeden bir takım olma özelliğinden uzaklaşıyor ancak uzun vadede kendi oyun planını her koşulda rakibe kabul ettirmek isteyen ve topa daha fazla sahip olmak isteyen takımın daha fazla mücadele etmesi ve defansı öne çıkarması gerekiyor. Galatasaray'ın bu maçtaki mücadelesini iyi buldum umarım bu mücadele gücü  Fifa'nın istatiki verilerle ortaya koyduğu hoca değişikliği sonrası maç kazanma alışkanlığının bir tezahürü değildir ve sakatların iyileşmesi ile Galatasaray lige daha fazla asılır ben yine de bu maçtaki performansı karşılaşılan rakip ve bunun sağladığı abartılı motivasyon ile ilgili buluyorum. 


Önümüzdeki hafta Fenerbahçe ligde en ciddi testlerinden birini deplasmanda şampiyonluğu  kaybettiği rakibine karşı yapıcak. Dia ve Lugano'nun yoklugunda oynanacak futbol ve deplasmandaki oyun planı açısından çok iyi bir test olucak. Fenerbahçe bu maçın ardından görece zor maçları atlatmış ve ilk yarı itibariyle Trabzon, Kayseri ve Bursaspor gibi ligin zirvesine şekil vericek takımlarla deplasmanda oynayarak ikinci yarı için bir fikstür avantajı yakalamıştır. Galatasaray'ın bundan sonra daha zor maçları başlıyacak ve Bursa ile Trabzonun'da bu fikstür olayına dahil olması ile Fenerbahçe'nin yukarıya tırmanan ve rakiplerinin puan kayıplarını değerlendiren bir hale bürüneceğine inanıyorum. Fenerbahçe özellikle ikinci yarıda bu avantajı daha fazla hissedicektir ancak takımın hala eksikleri olduğu ve bu noktalara transfer ve hocaya gösterilmesi gereken güven duygusu unutulmadan.

21 Ekim 2010 Perşembe

Sir, Şut Çekebilirmiyiz?

Karşı kaleye gitmeyi dahi aklına getirmeyen bir takım ve ardından dönen ligin kalitesi geyikleri. Bursaspor buraya kadar gelmeyi sonuna kadar hak etmiştir bunu tartışmak bile anlamsız ama karşı kaleye neden bu kadar uzagız ve çokça yedek oturanlardan kurulu bir Manchester karşısında neden bu kadar mahkum oynuyoruz, Ertem Şener'den kurtulma planıda olan biri bu sorulara cevap versin.

18 Ekim 2010 Pazartesi

Konyaspor 1 Fenerbahçe 4

Rakiplerin puanları saçtığı haftada kazanmak önemliydi ve bu skor hem deplasmandaki galibiyeti hem de derbi öncesi özgüveni getirdi. Maça sakatlıklar nedeni ile değişik bir diziliş ile başlayan Fenerbahçe maç içerisinde yaşadığı Özer sakatlığı nedeni ile Semih'in oyuna girmesi ile çift forvete ardından yakalanan skor avantajı ile de eski sistemini döndü. Aykut Kocaman'ın sezon başından beri yapmak istediği en önemli işlerden biri olan hızlı kanat oyuncuları buğün aynı anda sahada idi. Stoch solda, Dia ise sağ kanatta maça başladı ve maç boyunca etkili oldular. Mehmet Topuz'da orta alanda Emre'nin yanında görev aldı ve maç boyunca kusursuz bir oyun ortaya koydu. Fenerbahçe'nin pozitif futbol çabasına sahada ortak olmayan iki öge vardı. Birincisi anti futbolun atası diyebileceğimiz Ziya Doğan,diğeride süper lig'de neden maç yönettiği belli olmayan bir hakem. Maç içerisinde defalarca sert müdahalelere maruz kalan oyuncuları korumak bir yana (Özer'in sol ayak tarak kemiği kırıldı) tam tersine rakip oyuncuları sertliklerini arttırmak konusunda zorladı hakem. Son dakikada yaşanan Semih pozisyonu ile zirve yaptı, galibiyet gelmemiş olsa daha ağır cümleler kurabilirdim kendisi hakkında.  


Fenerbahçe'de ortaya çıkan en önemli unsur defans hattında Yobo'nun gelişi ile görülen bariz bir toparlanma var. Santos'un formsuzluğunun ardından Caner'de sol bekte elinden geleni oynamaya çalışıyor. Orta alanda mükemmel oynayan Emre-Topuz ikilisine ileride sakat dahi olsa Niang ve kanatlarda hızlı iki adamı da eklediğimizde Fenerbahçe fazlasıyla kompakt bir hale bürünüyor ve gol atmakta sıkıntı çekeceği herhangi bir rakip yok şuanda. Tüm bunlara rağmen zaman zaman henüz tam anlamıyla 90 dakikaya yayılamayan sistem nedeni ile yaşanan defans zaafları ve rakibe verilen pozisyonlarda dikkat çekici. Konya  ya da Kasımpaşa karşısında telafi edilebilir düzeyde olan hataların zamanla azalması için biraz daha süreye ihtiyaç var. Alex'in yokluğuna rağmen takım pozisyona girmekte hiç zorlanmadı hatta hakem futbol oynamaya izin verse daha da farklı bir skor görebilirdik. Muhtemelen derbide Alex'in takıma dönüşü ile eski sisteme dönüş olucaktır ve Semih yine yedek başlıyacaktır maça ki bugün sahada yaptığı işler muazzam derecede önemliydi. Fenerbahçe morallenmiş ve kazanma alışkanlığını kazanmış bir şekilde önümüzdeki hafta ezeli rakibinin karşısına çıkıcak ve çok önceden başlayan geyiklere rağmen ben Fenerbahçe'nin kötü oyunu nedeni ile Galatasaray'ı küçümseyeceğine asla inanmıyorum. Oyunculardan ve form durumundan bağımsız olarak Fenerbahçe için Galatasaray maçları hele de Kadıköy'de her zaman önemlidir ve öyle olmayada devam edicektir.


9 Ekim 2010 Cumartesi

Almanya 3 Türkiye 0

Öğle vakti açıklanan bir garip kadro ile girdik maça ve başıda sonuda tamamiyle kötü, nereden tutarsanız elinizde kalacak bir milli takım. Kadro saçmalığından başlarsak sol bek Sabri, sol açık Hamit, sağ açık Özer durumun izahını mümkün kılan birkaç olay. Aurelio defansın içerisine girip özellikle Mesut'u rahatsız edicek ve önünde Emre-Nuri ikilisi maçı yönlendiricek, forvette ise Halil Altıntop golü atıcak ve en az bir beraberlikle bu maçtan ayrılıcaz. Kağıt üzerinde bu güzel fantezi, Almanlar tarafından bir halı saha golü ile çöpe atıldı ve ardından arka arkaya verilen pozisyonlar ve istisnasız herkesin yaptıgı hatalar sonucu tabelada yazan skor gerçekten acı verici. İkinci yarının hemen başında Halil Altıntop'un vuruşu gol olsa dahi bu sonuç değişmeyecekti çünkü sahada ne yaptığını bilmeyen bir takım vardı. Defans yapmaya çalışan ama kalesinde 3 gol gören, hücum yapmaya çalışan ama pozisyona giremeyen, topa sahip olmak isteyen ama topu kaptığı gibi rakibine veren, sağ bek oynaması tartışılan bir adamdan Almanya deplasmanında sol bek yaratan, kalecisinin baskı olmadığı dakikalarda topu rakibe hediye edip bacak arası gol yediği, takımlarında kadroya giremeyen ya da sakatlıktan çıkan oyuncuları rehabilite etmekle görevli, dünyanın en garip takımıydı sahadaki ve daha önceki maçlarda yapmış olduğumuz yorumlar bu maç ile zirve yaptı ve takke düştü kel göründü. Kral çıplak!!! 

Maçtan önce Nuri-Mesut özelinde yapılan entegrasyon muhabbeti ile başlayan süreç Mesut'un Almanya'da ıslıklanması ve ardından attığı golle Türkiye'nin fişini çekmesi ile son buldu.Schweinsteiger'ın yokluğunda orta sahayı kaptırdığımız Almanya'ya karşı birde o olsa durum nereye giderdi düşünmek bile istemiyorum.Almanya'yı deplasmanda yenmek için gazlanan, en fos performansla geri dönen bu takımı kimse savunmayada kalkmasın. Kaleden forvet hattına, orta sahadan defansa kadar herkesin tel tel döküldüğü bir maçtı ve Almanlar bu grubun neden favorisi olduklarını bize açıkça gösterdiler. İşin kötü yanı bu kötü performansın ardından Azerbaycan maçınında tehlikeye girmiş olması ki, fazlasıyla duygusal takıldığımız düşünüldüğünde bu durum  olası. Milli takımın kadro seçimi ve tercihlerine Fatih Terim zamanı saygı duymuyordum şu an da saygı duymuyorum. Milli takım formda ve tecrübeli oyuncuların yeridir, sakat ve takımlarında oynamayan oyuncular milli takıma geçmiş maçlarda yaptıkları katkılar ne olursa olsun alınmamalı ve böylesine sakil bir futbol sergilenmemelidir. Guus Hiddink'in ilk dört maç itibariyle takıma olumlu bir katkısını göremediğim gibi saçmalama noktasındaki hamlelerinide anlamakta güçlük çekiyorum. Milli takımı hedefi grup ikinciliğidir, gerisi bunun gerçekleşmesinin ardından konuşulur. 


Almanları ise ayrıca tebrik etmek gerekir. Özellikle Klose neden özel bir oyuncu olduğunu sahada bizlere gösterirken bugün hücum anlamında varlık göstremeyen Podolski'nin defansa yardım için yaptığı koşuları ve Lahm'ın oyununu umarım iyi gözlemlemişizdir. Schweinsteiger gibi önemli bir oyuncunun yokluğunda sistem takımı olmanın ne demek olduğu açıkça gösterdiler ve fazlaca aksamadan sonuca giden skoru buldular. Almanya en önemli oyuncusunu kaybedince oyun planından vazgeçmezken, biz Arda'nın sakatlığının ardından neredeyse baştan aşağı değişik bir kadro ve oyun planı ile sahaya çıktık ki sonucuda önümüzde kabarık bir fatura olarak duruyor. Almanya ile Türkiye arasındaki temel farkta bu anlayışın sahaya yansımasından kaynaklanıyor.



7 Ekim 2010 Perşembe

Buca-Eskişehir-Bülent Uygun-Etik

Türkiye'de nefret edilen hoca figürlerini sayın desek ilk 3 içerisinde kesinlikle yer alır Bülent Uygun. Sivas'ın başında iken yaptıgı söylemlere hatırı sayılır bir hayran! kitlesi kazanan Bülent Uygun son olarak Bucaspor'dan istifası ve ardından Eskişehirspor'un başına geçmesi ile yeniden kamuoyunun gündemine geldi. Bucaspor'un başına geçtiğinde deli gibi transfer yaparak altyaspı ile ünlü takımı süper lig gezginleri ile doldurdu, ardından takım kötü gidiyor ve yeni seçilen başkanın elini rahatlatmak için istifa ediyorum  ve bir süre takım çalıştırmayı düşünmüyorum demesinin üzerinden 1 hafta dahi geçmeden Eskişehirspor'un başına geçti. Nereden tutarsanız elinizde kalan garip bir transfer hikayesi. Bu transferde karlı çıkan tek taraf Bucaspor oldu bence çünkü altyapılarını belki bu vesile ile hatırlarlar ki onlar bu işte günahı olmayan tek taraf durumundalar. 


Eskişehirspor yönetimi ise Rıza Çalımbay ile yolları ayırma kararının ardından 2 gün içerisinde Türkiye'nin en fazla sempati duyulan takımlarından birini nefret kümesinin içerisine soktular. Özellikle Bucaspor'un başında iken Bülent Uygun'u ikna etmeye çalıştıkları iddaları var ki, doğruysa gerçekten mide bulandırıcı bir durum. Önce Zico ile görüşüyoruz gibi abuk bir açıklama ile kamuoyunu yanıltmaya çalıştılar ardından Bülent Uygun bize başvurursa düşünürüz gibi saçma bir açıklama ile ortalığı karıştırıp, ardından Bülent Uygun'u takımın başına getirerek zirveye çıktılar. Takımlarımızın zaten adet haline getirdiği hoca kovma ardından yorumculuk yapan ya da boşta olan hoca ile anlaşma yapma adetlerinden sonra, başımıza birde bu tip bir hoca transferi çıktıki evlerden ırak olsun tekrarı. Eskişehir benim en sevdiğim yerlerin başında gelir, Eskişehirspor ise Fenerbahçe'nin ardından taraftarı ve özellikle bandosu ile   büyük sempati beslediğim ve birçok arkadaşımın olduğu bir kulüptür ancak son olaylar nedeni ile gerçekten bir akıl tutulması yaşadıklarını düşünüyorum ve bu çirkin durumun fazla sürmeden bitmesini umuyorum. Yoksa yıllarca emek verilerek oluşturulan bu sevgi durumu bir çırpıda kaybolabilir.

Eskişehirspor açısından felaket senaryosu ise affedilen Ümit Karan'ın kaptan olarak ilk maçta sahaya çıkmasıdır ki bu gerçekten oturup futbol hakkında düşünmemizi gerektiren bir hareket olur. Bülent Uygun bu hamlesi ve ardından yaptıgı anlamak için baya çaba sarfetmeniz gereken açıklaması ile beni şaşırtmamıştır ve ben ilk defa Eskişehir'in başarısız olmasını can-ı gönülden istiyorum.

5 Ekim 2010 Salı

Kardemir Karabükspor

Ligimizde sempati duyulan takım sayısı çok azdır, ya hiç sevilmez rakip takım ölesiye nefret edilir ya da hiç yokmuş gibi davranılır ona. Bu sene lige yükselen Kardemir Karabükspor ise tamamiyle bu önyargıları yıkan ve taraflı tarafsız herkesin beğenisini sağlayan bir şekilde ligde yoluna devam ediyor. Benim takıma karşı sempatim ise kendilerini başarıya götüren kadro ve hocaya olan inançlarından geliyor. İkinci ligden birinci ligi yükselen takımlarımızda görülen en büyük hastalık kadroyu tamamiyle değiştirip ardından hocayıda kovup yerine birinci ligde o takımdan bu takıma gezen oyuncuları ve hocaları kadrolarına katıp gereksiz transfer harcamaları nedeni ile sezon sonunda yeniden alt ligin yolunu tutmalarıdır. İngiltere liginde olduğu gibi ligden düşen takımlara belli bir maddi yardım yapılmadığı gibi çok iyi organizasyona sahip olmayan kulüpler hızla alt liglere düşerek futbol sahnemizden çekilirler. 

Kardemir Karabükspor işte tam bu noktada muadillerinden ayrılıyor. Elbette transfer yaptılar, bazı oyuncuları ile yollarını ayırdılar ancak teknik ekip ve takımın önemli bir bölümü ile yollarına devam ediyorlar. Genel kanının dışına çıktılar ve birinci lig tecrübesi olmayan bir hoca ve oyuncularlada başarılı olunabileceğinin ispatı oldular ki, ligimizde alışık olmadığımız durumlardır bunlar. Bu güzel takım şu anda devasa bütçelerle sezona giriş yapmış olan Fenerbahçe ve Beşiktaş ile aynı puanda, Galatasaray'dan ise 1 puan önde. Takımda azman forvet Emenike, orta alanda Florin Cernat gibi bir maestro var ve diğer oyuncuları ile birlikte dengeli bir takım ve oynadıkları futbol ve tarfatarları ile birlikte bu ligin en güzel renklerinden biri durumunda. Özellikle benim çok büyük sempati duyduğum Bucaspor'un örnek alması gereken bir durumdalar. Birinci lige yükselen her iki takımın izledikleri transfer politakaları sonunda ligde bulundukları konum ortada. Bucaspor altyapısına ve kendilerini başarıya götüren oyunculara güvenip, Bülent Uygun ve türbülent programından kurtulup, toplama bilgisayar modunda olmasaydı bugün çok farklı yerde olabilirdi. Kardemir Karabük'ü daha değerli kılan, sporseverlerin  sempati ile bakmasına neden olan olay tam olarak bu. Başırılı olan kadro ve teknik heyete saygı ve ikinci lig-birinci lig topçusu ve hocası yorumcularına da okkalı bir Osmanlı tokadı. Yolun açık olsın Kardemir Karabük.


2 Ekim 2010 Cumartesi

Fenerbahçe 3 Gençlerbirliği 0

Fenerbahçe geçen hafta 6 gollü bir galibiyet almış ancak defanstaki hatalar can sıkmıştı. Gençlerbirliği karşısına bu bölgeye neşter vurularak başladı Aykut Hoca.  Santos'u kulübeye, Bilica'yı ise Baroni ile kadro dışına yolladı ki geç bile kalınmış bir hamleydi bence. Yobo'nun defansa yerleşmesi ile takım orta alanında yardımıyla daha derli toplu bir hale geldi. Gençlerbirliği'de lige kötü başlayan ve sakatlıklarla boğuşan bir durumda idi ve maçın genelinde sertlikten başka hatırlanıcak olumlu bir hareketleri yok. Maça iyi başlayan Fenerbahçe Alex'in direkten dönen ve Mehmet Topuz'un kaleciden dönen şutları ile yaklaştıgı kaleye Santos'un yerine ilk 11 başlayan ve bugün olumlu bir performans ortaya koyan Caner'in mükemmel ortasına Niang'ın vurduğu kafayla topu ağlarla buluşturdu. Hemen ardından bu sefer bizim hiç alışık olmadığımız şekilde Niang topu aldı, rakibinin belini kırdı ve vurduğu top Gençlerbirliği defansına da çarparak gol olunca maçta erkenden koptu. 


İlk yarı skor avantajını yakalayan Fenerbahçe ikinci yarıda sertliğini sürdüren Gençlerbirliğ'inin 10 kişi kalması ile iyice rahatladı ve muhteşem bir organizasyon ile forvetin başlattığı atakta topu kontrol eden sağ bek müsait durumdaki sol beke topu aktararak 3. golü attıki son zamanlarda görmediğimiz kadar organize bir goldü. Defansta Lugano ve Yobo uyumu takımın oyununu bir adım yukarı taşırken buğün orta sahada Selçuk ve Emre mükemmele yakın bir performans ortaya koydular ki her ikiside çok sert faullere maruz kaldı ve Selçuk oyunu terk etmek zorunda kalırken Emre burnuna aldığı darbe sonrası kısa bir kanama geçirdi. Dia ve Alex geçen haftaki performasnlarından uzak olmalarına rağmen iyiydiler ve sol bek Caner ve sağ açık ve oyunun kalan kısmında orta saha oynayan Mehmet Topuz'da geçmiş maçlara oranla iyiydi. Kazım uzun bir aradan sonra ''bu forma kutsaldır nasip olmaz herkese'' sözünü kendine şiar edinmiş bir biçimde formasını 3 kez  öptükten  sonra oyuna dahil oldu. Santos'ta oyuna girdikten sonra sol açık pozisyonunda görev aldı ve Gökhan'ın pası ile maçı bitiren gole damgasını vurdu. Gökay'ın oyuna girmesi Okan'ın ardından olumlu bir gelişmeydi ve Aykut Kocaman olmasa bu hamleleri göremeyeceğimizi hepimiz gayet iyi biliyoruz. Hem bu maçta hemde Fenerbahçe'ye geldiğinden beri mükemmel oynayan Niang'a bir parantez açmak lazım çünkü taraftar bazen Niang'ın bizim forvetimiz olduğunu idrak etmekte zorlanıyor. Bugün kafayla golünü attı ,rakibi geçip 2. golü yarattı, forvet oyuncusunun yapması gereken herşeyi sahada yaptıki gerçekten sevinmemek elde değil. Kendisini takıma kazandıranlara şükranlarımızı sunmak lazım çünkü son zamanlarda bu takımda gördüğüm en etkili forvet ki aman nazar değmesin. Fenerbahçe lige verilen arada sakatlarının takıma katılmasını bekliyecektir umarız ki milli takımlardan dönenlerde de bir sorun olmaz ve deplasmanda alınacak bir Konyaspor galibiyetinin ardından derbide evimizde Galatasaray'ı yenip lige iyice ağırlığımızı koyarız. Takımın Kasımpaşa ve Gençlerbirliği gibi fazlaca oyuna ağırlığını koyamayan takımlara karşı aldığı galibiyetler elbette ayaklarımızı yerden kesmesin çünkü takımda hala bazı organizasyon bozuklukları ve form durumu yerlerde sürünen oyuncuları var. Sevinmemiz gereken noktalar, oyunculara kimsenin vazgeçilmez olmadığının hatırlatılması ve alınan galibiyetlerle morallenip lige yeniden ağırlığımızı koymamız ve en önemlisi Aykut Hocanın kafaca rahatlaması. Gençlerbirliği sakatlıklar nedeni ile kadro kurmakta zorlanıyor belki ama Thomas Doll'ün elinde çokta iyi bir kadro olduğunuda söyleyemeyiz. Maç boyunca ortaya koyabildikleri tek oyun hamlesi sertlikti ve bu silahta dönüp onları vurdu ve sahadan mağlubiyet ile ayrıldılar, diğer maçlarını seyretmediğim için kesin bir yargıdan kaçınayım ama fazlaca düz bir takım görüntüsü verdiler bu maç itibariyle.