31 Ekim 2009 Cumartesi

Beşiktaş 1 Ankaragücü 0


Lig Tv'nin süpriz bir şekilde şifresiz yayına geçmesi nedeniyle evde boş boş otururken ekşi sözlük  sayesinde haberdar olup izledim maçı. Uzun bir aradan sonra evde yayılıp lig maçı izlemek gerçekten güzelmiş, özlemişiz. Maçı açar açmaz İsmail'in şutu Ankaragücü defansınada çarparak gol oldu ve skor 1-0 oldu.Yorumları okuduğum kadarıyla benim izlemediğim bölümde atak olan tarafta Beşiktaşmış. Orta alanda Fink ve Ernst topa basıyorlar solda ise İsmail gayet iyi oynadı. İlk yarı böyle bitti.  İkinci yarı ise Ankaragücü topa önde basmaya ve Beşiktaş'ı sahadan çıkarmamaya çalıştı. Ama bu noktada baskıların artmasına ve Beşiktaş gol yiyebiliriz psikolojisine girmesine rağmen golü bulamadılar. Hikmet Karaman, Ankaraspor ile olan birleşmenin ardından elinde oluşan geniş oyuncu havuzundan henüz tam olarak yararlanamıyor.İkinci yarı oyuna giren eski Beşiktaşlı, Aydın Karabulut mükemmel bir oyun sergiledi. Daha erken oyuna başlaması Beşiktaş'ın sağ kanadını sıkıntıya sokabilirdi. Tabi, Vassel'in sakat olması hücum attında Ankaragücü'nü zorladı. Topu ileriye taşımlarına rağmen golü yapamadılar. Mustafa Denizli yaptığı oyuncu değişiklikleri ile ileride top tutmaya ve oyuncuları diri tutmaya çalıştı ve Beşiktaş maçtan 3 puanla ayrıldı. Gol haricinde oyunda pek göremedik Beşiktaş'ı. Salı günü Wolfsburg karşısında bu oyunun onlara galibiyeti getireceğini söylemek gerçekten zor. Sürekli yağmur yağsın şifresiz ligin tadını çıkaralım. 

28 Ekim 2009 Çarşamba

Arsenal 2 Liverpool 1



İki takımında fazla forma şansı bulamayan oyuncularına şans verdiği Carling Cup mücadelesinde gülen taraf Arsenal oldu. İlk dakikalarda pozisyonlardan yararlanmayan taraf ise Liverpool oldu. Bu atakların ardından oyunda dengeyi bulan ve topa daha fazla sahip olan taraf Arsenal, sağ kanatta topla buluşan Merida'nın mükemmel vuruşu ile öne 1-0 öne geçti. Golden 6 dakika sonra bu sefer sahneye Insua çıktı. İleriye çıktığı dakikalarda topla buluşan Insua mükemmel bir vuruşla maça eşitliği getirdi. İlk yarı bu şekilde son buldu. İkinci yarının hemen başında trafik ve futbol canavarı Bendtner kendisinden beklemediğimiz bir güzellikte golü buldu ve Arsenal ilk yarıda olduğu gibi yeniden öne geçti. İlerleyen dakikalarda Benitez oyuna Benayun ve Aqullani ile müdahale edip oyunu son dakikalarda lehine çevirmeye çalışsada bu hamle sonucu getirmedi ve maçtan Arsenal 2-1 galip ayrılmayı başardı.

Çanlar Kimim İçin Çalıyor





Alcorcón: Juanma; Rubén Sanz, Iñigo López, Borja Gómez, Nagore; Rubén Sanz; Ernesto Gómez (Jeremy, min.65), Sergio Mora, Fernando Bejar (Carmelo, min. 75); Diego Cascó y Borja Pérez (Bravo, min.82).

Real Madrid: Dudek; Arbeloa, Albiol, Metzelder, Drenthe; Mahamadou Diarra, Guti (Gago, min,46), Van der Vaart; Granero (Marcelo, min.63); Raúl (Van Nistelrooy, min. 72) y Benzema.

Goles: 1-0, min 16: Borja; 2-0, min: 22: Arbeloa en propia meta. 3-0, min, 40: Ernesto. 4-0, min 52: Borja.

Alcorcon: 4  Real Madrid 0

25 Ekim 2009 Pazar

Fenerbahçe 3 Galatasaray 1


Kadıköy'de her sene geleneksel hale gelen bu sefer olur mu acaba sorusu bir kez daha hayır olarak cevaplandı. Maça fırtına gibi giren ilk pozisyonda Emre topla karışık Baros'a girince maçın sertlik dereceside açıkça belli oldu. Son dönemde formsuz olan Santos'un yedek bırakılarak bu bölgede Vederson'a görev verilmesi ve Kazım'ın forvet olarak yine sahaya çıkması geçtigimiz haftalarda yaşanan formsuz 11'ler den kurtu lmamızı sağladı. Nitekim bu diziliş Galatasaray'ın etkili olduğu Keita ve Arda bindirmelerine karşı önlem niteliğindeydi. Kanatlardan geliştirilen ataklarda Fenerbahçe'nin sol bölgesinde Bilica ve Cristian  kanat oyuncularına defansta yardım ederken sağ kanattaki pozisyonlarda ise Emre defansa yardımcı oldu. Bu diziliş o kadar başarılı olduki Arda erkenden oyundan alınırken Keita kendini kontrol edemeyip Carlos'a yumruk attı ve kırmızı kart gördü .Bu yanlışlar Galatasaray'ın Kadıköy stresi ile de birleşince sonuç ortaya çıktı.Oysa ki 2-0 ın ardından Galatasaray golü hemen bulmuş ve oyunu dengelemişti.
  Daum bu sefer Gaziantep maçındaki gibi oyunu seyretmedi ve Guiza-Santos değişikliği ile oyuna müdahale etti ve 10 kişi kalan Galatasaray'a karşı zaman zaman şişirme toplar ve hatalı paslar çoğalsada Guiza'nın attığı golle maç 3-1'e geldi ve Fenerbahçe 3 puanı almasını bildi.Uzun bir süre sakatlık nedeni ile dinlenen Alex bir kez daha sahada farkını ortaya koydu ve attığı 2 golle takım adına en pozitif işi yapan oyuncuydu.Emre ve Cristian'ın orta alandaki mücadeleci ve zaman zaman oyun kurallarını aşan sertliği takımın direncinide arttırdı.Lugona ve Bilica defansta mükemmelken Carlos profosyonelliğini konuşturduğu maçta solda hem güzel bir oyun ortaya koydu hem de Keita'nın atılmasını sağladı.Oyuna girdikten sonra Santos'un topu ileri taşıması,faul alması ve girdiği pozisyonlar Alex'in bölgesinde oynatılmasına rağmen onun adına pozitifti.

Galatasaray'ın Kadıköy'de kazanamamasının nedenin psikolojik olduğu bir kez daha ortaya çıktı. Takımın bel bağlanan iki oyuncusu Arda ve Keita hiçbir varlık gösteremediği gibi Keita gördüğü saçma kırmızı kartla takımınıda yalnız bıraktı. Elano'nun Kewel yerine sahada yer alması Arda'nın sol kanata geçmesi ve takımın dizilişinde yaşanan değişiklikler Galatasaray'ı olumsuz etkiledi. Arda'nın kendisine bütün takımın bel bağladığı bir maçta ufak bir tahrikte kendisini kaybetmesi psikolojik olarak maçı neden kaldıramadığının bir resmiydi. Aynı derecede kendisine faul çalınacak ve Carlos'un kart göreceği pozisyonda yere düşerken yumruk atan Keita'da derbinin stresini kaldıramadı.
 
Maçın öncesinde çıkan kavgayı fırsat bilip sahaya yabancı madde atanlar ve maç boyunca anlamsız bir yeşil lazeri rakibin gözüne tutmaya çalışanlar artık sahalardan elensin mümkünse. Ne olursa olsun sahaya madde  atma hakkınız yok ve onlarda kendi sahalarında atıyor gibi sığ bir yorumuda kabul etmiyorum. Oyunun ön plana çıktığı bir maç izlemek her zaman daha iyidir. Yan hakemin kafasına gelen maddeye rağmen maça çıkması çok büyük bir özveriydi ben olsam sahaya çıkmayı reddederdim. Bünyamin Gezer gene höh höd ile maçı götürmeye çalıştı. Kazım aleyhine verdiği o kadar hatalı kararlar ve vermediği kartlar var ki gerçekten böylesine büyük bir derbide en azından Fifa kokartlı bir tercih yapılmalıydı. Netice'de Fenerbahçe kendi evinde oynadığı maçta aldığı galibiyetle liderliği sürdürdüğü gibi arkadan gelen Bursaspor'da 2. lik koltuğuna oturdu. Baros'un sakatlığının ciddiyetide düşünüldüğünde maçtan Galatasaray en zararlı çıkan takım oldu.

22 Ekim 2009 Perşembe

Steaua Bükreş 0 Fenerbahçe 1


Sakatlıklar nedeniyle Kazım'ı forvet olarak sahaya süren Daum, istemeyerekte olsa Özer Hurmacı'yı da ilk 11'te oynatarak maça başladı. İlk dakikaların ardından oyunu kontrol eden Fenerbahçe birçok pozisyondan yararlanamadı. Özellikle Santos iki tane bomboş toğu dışarı attıki neredeyse bu kaçırdığımız goller saha sonra başımızı ağrıtıcacaktı. İkinci yarı mükemmel bir organizasyon neticesinde gelen gol takımı galibiyete taşıdı. Bu golde Emre ile başlayan pozisyonda Özer'in akıllıca Carlos'u görmesi ve mükemmel bir pas neticesinde Kazım'ın vuruşu ile gelen gol gerçekten harikaydı. Maçta Santos haricinde sırıtan bir oyuncu yoktu. Buna rağmen oyundan çıkan son oyuncu oldu Santos. Maç içinde kaçırdığı goller, ezdiği toplar ve ruhsuz haline rağmen Özer'in oyundan çıkan ilk oyuncu olmasına rağmen Santos'un son değişiklik olarak bekletilmesi ilginçti.




Emre son haftalardaki müthiş futbolunu bu maçtada sergiledi. Gökhan Gönül'de son haftalardaki performansını affettirici bir oyun sergiledi. Maçın 0-0 gittiği dakikalarda Steaua atağında attığı depar ve topa müdahelesi maçında kırılma anıydı. Bunlara Kazım'ın uzun bir süre sonra forvet olarak sahaya çıkmamasına ragmen iyi futbolu ve attığı gol vardı. Sheriff'in aldığı galibiyetle grup Fenerbahçe açısından mükemmel bir hale geldi.İ ç sahada oynanacak 2 maç daha var ve Fenerbahçe gruptan lider olarak çıkıcaktır. Bu galibiyet Fenerbahçe'nin haftasonu aldığı mağlubiyeti unutturduğu gibi pazar günü oynanacak derbi öncesinde de hem takımı hem de taraftarı yeniden havaya soktu.

Dön Baba Dönelim


Wolfsburg 0 Beşiktaş 0


Mustafa Denizli'nin ilk kez kimseyi şaşırtmadan sahaya sürdüğü kadro Almanya'dan 1 puanı alıp gelmeyi başardı. Manchester'ın, Moskova deplasmanında aldığı 3 puan Manchester haricindeki takımların baş başa kalmasına neden oldu. Wolfsburg'un, Manchester deplasmanında oynadığı futbol Beşiktaş'ın işini maç öncesinde zorlaştrılıyordu. Maçın genelinde Wolfsburg 10 kişi kalana kadar oyunu forse etse ve Beşiktaş'tan daha fazla pozisyona girsede golü bulamadı. Grafite'nin, İbrahim Kaş'a attığı tokat neticesinde Wolfsburg, 10 kişi kalınca Beşiktaş, Tabata ve Ugur İnceman'ı oyuna alıp hamlelerde bulunsa da Beşiktaş son dakikalarda oyunu domine edemedi. Son dakikalarda forvet sayısı artırılıp daha hücumu düşünen ve galibiyeti kovalayan bir görüntü sergileyebilirdi. Yine de Almanya'da alınan bu puan Beşiktaş'ı evinde oynayacağı maçlarda alacağı galibiyetlerle birleştiginde grupta önemli bir noktaya taşıyabilir. Defansta Ferrari-Sivok ve orta alanda Fink-Ernst ikilileri Mustafa Denizli'nin sezon başından beri bir türlü aynı anda denemediği bir varyasyondu ve bu noktalardaki dirençli oyun Beşiktaş'a puanı  getirdi. Ancak sağ kanatta İbrahim Kaş'ın bölgesi maç boyunca atakların geliştirildiği bölge oldu. Bobo ve Tello'nun kötü oyunlarıda gecede Beşiktaş adına olumsuzdu. Kaptan olarak sahaya çıkan İbrahim Üzülmez'in çok erken dakikalarda sarı kart görmesi Beşiktaş savunması adına tehlike arzetsede özellikle Ferrari bu bölgede kusursuz oynayarak açıkları kapattı. Mustafa Denizli oyuncuları mevkileri dışında denemekten vazgeçerse Beşiktaş hem Avrupa maçlarında hem de ligde daha iyi bir konuma gelebilir.Ama Mustafa hocanın önümüzdeki maça hangi 11 ile başlayacağını ancak kendisi biliyor.

20 Ekim 2009 Salı

Robot Dancing


İngilizler gene barlarda sabahlamaya devam ediyor. Tottenham hafta sonu Portsmouth'u yendikten sonra geniş bir Tottenham kafilesi soluğu barda almış ve gece 2'ye kadar eğlenmişler. Peter Crouch ve Jonathan Woodgate pistte hünerlerini segiledikten sonra Crouch hızını almayıp ünlü robot dansına arabanın tepesinde de devam etmiş. Şimdi ingiliz basını hem milli takım teknik direktörü Capello hem de Tottenham teknik direktörü Harry Redknapp'ın bu resimlerden sonra vericekleri tepkileri bekliyor. Her iki hocada oyuncuların özel yaşamlarına dikkat etmeleri gerektiğini sık sık vurguluyorlar. Capello, Dünya Kupası'na oyuncu eşlerinin gelmemesini daha elemeler devam ederken açıklamıştı. Redknapp'ta oyuncuların maçlardan sonra tatil günlerinde eşleri ya da kız arkadaşları ile güzel bir restoranda yemek yiyip, bir kaç kadeh şarap içmelerine itirazı olmadığına ama oyuncuların bar ve publara gidip sabahın ilk ışıklarına kadar eğlenmelerini onaylamadığını yazın açıklamıştı. İngiltere'de kaza yapanlar, polisle tartışıp gözaltına alınanlar, barlarda kavga çıkaranlar, sabaha kadar eğlenenler bitmek bilmiyor. Bu da son olmaz ama oyuncuların gelecekleri teknik direktörlerinin vericekleri ceza ile orantılı gelişecektir. 

Looking For Eric


Sonunda filmi izleme imkanı buldum. Eric Cantona ismini duyunca yoğun bir futbol şöleni bekliyorsanız film sizi ters köşe yapıyor. Filmde hayatında efsane statüsünde tek bir adam bulunan ve hayatı baş aşağı giden bir postacının yaşadığı sıkıntıları aşmak için Eric Cantona ile yaptığı hayali konuşmalar neticesinde harekete geçmesini anlatılıyor. Manchester United'ı çekiştirdikleri pub sahnesinde endüstiriyel futbola olan nefretlerinide ortaya koyuyorlar .En son ne zaman Old Trafford'da maç izlediniz ve maç günleri otoparka gelen arabalara bir bak. Bizim asla binemeyeceğimiz arabalar. Bir postacının maça gittiğini gördün mü son zamanlarda diyerek Glazerler'i de içine alan geniş bir gönderme var. Eric Cantona'nın attığı birbirinden güzel goller film içerisinde gösteriliyor. Ama ana karakterimizin Cantona'ya sorduğu hayatındaki en mutlu an ne zamandı sorusuna  Cantona'nın gol attığı finalleri ya da galibiyeti getiren golleri değil de attığı ve herkesi şaşırtığı o muhteşem pası öne çıkarmaşı gerçekten çok güzeldi. Ya arkadaşın o golü atamasaydı sorusuna ise verdiği cevap futbolda başarıya giden takımların ortak sözüdür muhakkak. ''Takım arkadaşlarına güvenmelisin.'' Filmin finalide bu cevaptan hareketle 3 otobüs dolusu taraftarın yüzlerinde Eric Cantona maskeleriyle evi basmaları ve yakalarını kaldırıp ''Operasyon Cantona'' yı başlatmaları. Filmin en muhteşem sahnesi yine Cantona'dan geldi. Senin bazen insan olduğunu unutuyoruz değil mi sorusuna karşılık Cantona'nın cevabı: ''Ben insan değilim, ben Cantona'yım.''

19 Ekim 2009 Pazartesi

Son Biletler


Republic of Ireland-France
Portugal-Bosnia-Herzegovina
Greece-Ukraine
Russia-Slovenia

18 Ekim 2009 Pazar

Gaziantepspor 2 Fenerbahçe 1


Fenerbahçe, önümüzdeki hafta oynanacak derbi öncesi milli takımdan yorgun ve sakat dönen oyuncuları dinlendirmeyi ve sarı kart sınırındaki oyuncularıda kazasız bir şekilde haftaya aktarmaya çalıştı. İlk yarıda Vederson'un ortasında Semih'in gerçekten enteresan bir kafa vuruşu ile 1-0 öne geçilmesi takımı böylesine zor bir deplasmanda rahatlattığı gibi Gaziantep'in de gol bulmak için açılmasına neden oldu. Gaziantep açılıp golü bulda ama Fenerbahçe oyunu rakibin kontrolüne verme işini o kadar abarttıki sonunda 3 puanıda rakibe vermek zorunda kaldı. Alex'in yokluğunda takım gol haricinde pozisyon üretmekte oldukça zorlandı. Özellikle sık sık Antep kalesi önünde buluşulan toplarda top bir türlü ortadan geçirilemedi. Alex'in yaratıcı oyunundan uzak olan ve bu bölgede görevlendirilen Mehmet Topuz ilk yarı çektiği şut haricinde sahada gözükmedi. Bunlara birde sağ kanatta yalnızca güneşlenen Kazım eklediğimizde Fenerbahçe için maçın ikinci yarısında çalan çanları sağır sultan bile duydu. Kazım'ı oyundan almayıp Gökhan Gönül'ü kenara alan Daum bunun üstüne neredeyse yarım dünya turu yapmış Santos'u oyuna alınca Fenerbahçe'nin fişini çektiler. Defansa Gökhan Gönül'ün yerine giren Bekir ikinci golden önce yaptığı frikikle gole sebebiyet verirken, maç 1-1 devam ettiği sırada Fenerbahçe'nin rakip kaleye yüklendiği dakikalarda felaket bir orta ile pozisyonuda harcadı. Daum umarız bu maçta sahada yürümekte bile zorlanan, takıma katkısı olmayan oyuncuları tespit edip gerekeni yapar. Özer'den Semihvari bir kurtarıcı yaratmak niyetinde ise bu oyuncu daha fazla heba edilmeden elden çıkarılsın. Alex'in yokluğunda burada oynayacak oyuncu Özer Hurmacı'dır. Baroni ve Emre'nin orta alandaki mücadeleleri ile Semih'in ileride çabalaması haricinde Fenerbahçe'de öne çıkan bir oyuncu yoktu. Gaziantep ise yediği gole ragmen çabuk toparlandı ve oyunun hakimiyetini özellikle ikinci yarının son 30 dakikasında ele aldı. Julio Cezar Souza gerçekten müthiş bir şut tekniğine sahip ve Olcan Adın ile birlikte ikinci yarı Fenerbahçe'ye karşı isyanı başlatan 2 isimden biriydi. Jose Couceiro ikinci yarı yaptığı değişiklikler ve takımı korkmadan hücuma çıkarması ile galibiyeti yaratan bir diğer isimdi.  Gaziantep bu oyun anlayışını devam ettirdiği takdirde daha yukarılara çıkıcaktır. Fenerbahçe'de bu maçta kaybettiği puanı birazdan başlayacak Galatasaray-Trabzonspor maçı da Galatasaray'ın galibiyeti ile noktalanırsa önümüzdeki hafta Galatasaray'ı yenerek telafi edebilir. Tabi hafta içi Avrupa maçı nedeniyle yorulan oyuncular Daum tarafından dinlendirilmezse.

16 Ekim 2009 Cuma

Football Manager 2010


Merakla beklenen Football Manager serisinin 2010 versiyonun demo sürümü nihayet yayınlandı.Strawberry demosunu indirirseniz Türkiye Ligi'ni seçme şansınada sahipsiniz. Oyun öncelikle yeni arayüzü ile sizi karşılıyor. Artık tüm hamlelerinizi hem oyunu yönlendirirken hem de maç esnasında yapabiliyorsunuz. Yardımcı antrenörler artık daha etkili. Maçlar öncesinde ve sezon başında takımla ilgili öneri üstüne öneri getiriyorlar. Frikikleri kim kullansından tutun da maç öncesinde rakibe göre şu özelligimiz daha iyi burdan yüklenelim tarzı önerilerle oyun boyunca yanınızdalar. Oyuncuların taktik hamleleride daha kolay halledilebiliyor. Oyuncunun hemen yanında yer alan kutucuklardan oyun içinde nasıl yararlanmak istediğinizi onlara kolayca söyleyebiliyorsunuz. Beklere yerinde kalda diyebilirsiniz hucuma destek verde diyebilirsiniz. Ayrıca maç içinde skora göre oyunu durdurmadan hemen maç ekranındaki bölümden takımın genel felsefesini değiştirebiliyorsunuz.futbolcuların istatislikleridi artık daha fazla. Maç sonunda görev verdiğiniz tüm oyuncuların maç içi performansları detaylı şekilde belirtiliyor. Pas, şut, orta, vb. tüm hamlelerini başarılı ya da başarısız olarak ekranda görebiliyorsunuz. Oyuncuları transfer ederken başvurduğumuz raporlarda artık 5 yıldız üzerinden değerlendirilmiş. Scout ekranı ana ekranda olduğu için çok kolay bir şekilde scoutlarınızı lig ya da şampiyona izlemeye yollayıp sonuçlarını takip ediyorsunuz. Maç içinde seyirciler ve tribünlerde oluşturulmuş. Ayrıca kuluplerin tanıtımlarında efsana oyuncuları, idol oyuncuları ya da bayrak adamları gibi 3 farklı kategori görebiliyoruz. Maç sonu, soru soran gazeteciler ve sorular da elden geçirilmiş. Elbette oyunda hatalı olan bölümler çıkıcaktır ancak bunlar yayınlanacak sürümlerle giderilebilir. Oyun demoda ki gibi olursa Türkiye'de ki orijinal oyun satışları da artıcaktır.Gelsin uykusuz geceler.

14 Ekim 2009 Çarşamba

Türkiye 2 Ermenistan 0


Milli takım grup açısından hiçbir önem taşımayan maçta Ermenistan'ı 2-0 gibi rahat bir skor ve oyunla yenmeyi başardı. Siyasi olayların gölgesinde kaldığı ve milli takımında hedefi kalmadığı için futbol açısından çok fazla bişey beklememek gerekiyordu. Hem Fatih hocanın hem de Rüştü'nün veda maçı olması haricinde çokta futbolcuların asılabilecekleri bir maçta değildi açıkçası. Nitekim 2-0 maçı almayı başardık. Ceyhun Gülselam'ın atılmasına ragmen Ermenistan ne maça ne de topa hükmedebildi. Sonuçta maçın tamamı kontrolümüzde geçti ve maç sona erdi. Ceyhun'un atılması ve Servet'in gol atması haricinde maçı izlerken çok fazla dikkat kesilecek bir durumda yoktu. Önceki maçlarda da belirttigimiz gibi artık bir dünya kupası hedefimiz yok ve önümüzdeki organizasyonu televizyondan izleyicez .Maçın, grubun ve milli takımın kısa özeti bu.

Önümüzdeki Maçı Nerede Oynasak?


Milli Takım'in 2010 Dünya Kupası çerçevesinde evinde oynadığı maçlar tam bir değişim havasına sahne oldu. Şükrü Saraçoğlu Stadyumunda Belçika ile başladığımız bu yolculuk bu akşam oynanacak Ermenistan maçı ile birlikte Bursa Atatürk Stadyumunda son bulucak. Milliler elemeler boyunca üst üste 2 kez aynı stadta  maç yapmadıkları gibi ilk 3 maçın ardından İstanbul'u da terk etmişler. Niye sürekli stadyum değiştiriliyor ya da bozuk zeminlerde, küçük stadlarda milli takım oynatılmak zorunda bırakılıyor inanın bilmiyorum. Avrupa genelinde her milli maçı başka bir stadta  oynayan ülkede sanırım yoktur. Bu gezgincilik hevesinden ne zaman vazgeçilecek onuda merak ediyorum. Artık Dünya ve Avrupa üçüncülüğü apoletleri olan bir takım olarak eskisi gibi Almanya ya da Hollanda'yı İstanbul dışındaki bir yerde oynamaya mecbur edelim ki deplasmana geldiklerini hissetsinler diyenlerin de azaldığını varsayarsak, önümüzdeki Avrupa Şampiyonası elemeleri boyunca daha çok seyircinin milli takımı izleyebileceği ve teknik oyuncuları ile övünen bir takımı güzel bir zeminde oynatmanın gerekliliğini anlamış vaziyette elemelere başlıyacağımızı umuyorum.

10 Eylül 2008 - Türkiye-Belçika - Şükrü Saraçoğlu Stadyumu- İstanbul
11 Ekim 2008 - Türkiye-Bosna Hersek - İnönü Stadyumu- İstanbul
1 Nisan 2009- Türkiye-İspanya -Ali Sami Yen Stadyumu-İstanbul   
5 Eylül 2009- Türkiye-Estonya- Kadir Has Stadyumu-Kayseri
14 Ekim 2009- Türkiye-Ermenistan-Atatürk Stadyumu-Bursa


13 Ekim 2009 Salı

Milli Takımın Yeni Hocası


 Milli takımın Dünya Kupasın'da yer alamayacağı kesinleştikten sonra Fatih Terim son maçın ardından görevini bırakacağını açıkladı. Bunun üzerine basında ve kamuoyunda başlayan furya ise milli takımın başına kimin geçiçeği konusunda. Basında zikredilen isimler arasında mantık sınırlarını zorlayanlar olsada tartışma genel olarak tek noktada kitleniyor. Milli takım hocası yabancı mı olsun yerli mi? Elbette her iki tarafında kendine göre yapmış oldukları tercihleri destekleyecek argümanları var. Yerli hoca isteyenler; başarıların her zaman Türk hocalar tarafından getirilmiş olduğunu, ligi tanıyan bir hocanın daha sağlıklı tercihler yapıcaklarını söylüyorlar ve yabancı hoca ısrarında yabancı hocalara olan aşırı hayranlığın etkisini savunuyorlar. Özellikle yerli hoca olarak ismi geçenlerin neden bu göreve getirileceği husunda dönen futbol dışı yorumlar daha şimdiden mide bulandırmaya başladı. Yabancı hocanın takımın başına getirilmesini savunanlar ise gelicek yabancı hocanın kariyerli ve bir sistem oturtacak yapıda olması gerektiğini ve altyapıda dahil tüm milli takım seviyelerinin yeniden düzenlenmesi gerektigini öne sürüyorlar. Yabancı hocanın yapmış oldukları tercihlerin kulüpçülük olarak eleştirilmeyeceğini düşünüyorlar. Yabancı hoca konusunda Türkiye'yi tanıyan ya da daha açık olarak Türkiye'de daha önce çalışmış isimler üzerinde duruluyor.

Ben milli takıma yapılcak hoca tercihinde yabancı bir hocanın getirilmesini daha uygun buluyorum. Milli takıma getireceği istikrar ve oyun felsefesi ile öne çıkan bir isim olmalı. Milli takımın alt organizasyonlarının ise tamamen bu hocadan bağımsız ve uzun yıllar altyapı hocası olarak devam edicek ve bu alandan aldığı eğitimlerle ön plana çıkıcak birileri olmalı ve bu iş hoca tercihinden bağımsız olarak federasyon tarafından şekillendirilmeli. Yabancı hoca tercihinde mümkünse ağzı laf yaban ve basına giydiren bir isim tercih seçilmeli. Uç bir örnek ama Mourinho tarzı gerektiğinde herkese ayar verebilecek biri. Yaptığı tercihler şu takımdan oyuncu alıyor bu takımdan almıyor şeklinde değerlendiremeyeceği için gereksiz polemiklerden de uzak durmuş olucaz .Gelen hoca ister yerli ister yabancı olsun yapması gereken tek şey kadro istikrarı ve oyun felsefesi yaratıp, milli takımı elemelerde bir maç iyi bir maç kötü oynatmamak.Ülke olarak bir organizasyonda tavan yapıp diğerinden mahrum kalma serisinede bir son vermeliyiz. Milli takım her organizasyonda olsa ama yarı final falan oynamayıp yalnızca yer alsa ya da gruptan çıkşa eminim herkes daha mutlu olur. Başka ülkelerin milli takımlarını desteklemek ve onların maçlarınıda takip etmek zorunda kalmayız böylece. 
 

12 Ekim 2009 Pazartesi

The Big Bang Theory


Milli takımın bünyemde yarattığı tahribat ve liglere ara verilmiş olması üzerine uzun zamandır arkadaşlar tarafından tavsiye edilen ama bir türlü izlemeye fırsat bulamadığım ''The Big Bang Theory'' ile müşerref olma imkanını yakaladım. Two And A Half Man'in ardından gülmekten geberdiğim bir dizim daha var artık. Tabi dizinin yapımcıları arasında Two And A Half Man'in yaratıcılarından Chuck Lorre'nin olmasıda bunda bir etken olabilir. Efendim 1 günde 1. sezonunu bitirdim. Şimdi 2 sezonuna noktalayıp 3. sezonunu yaşayan diziyi her hafta düzenli takip eder hale gelme hedefindeyim. Dizide en favori karakterim ise Sheldon. Her şeye itiraz etmesi ve akıl sağlığını bozacak şekilde gereksiz bilgilerle dolu olması bir yana o acayip gülüşü için bile bu dizi izlenir. 2.sezon ile başlayan ''I'm Batman'' ve ''Danger! Danger!'' replikleri ile gülmekten karnıma ağrılar soktu. Penny rolüyle dizide arz-ı endam eden insan olmasına ihitimal vermediğim güzelligin vücut bulmuş hali Kaley Cuoco içinde bu dizi izlenebilir. Ve dizinin en eğlenceli karakterlerinden biri olma ihtimali olan Howard'da pas geçilmemeli. Kısacası milli takım ya da herhangi birşey kafanızı bozduysa, uzun zamandır gülmedim ,eğlenmedim diyorsanız bu dizi tam size göre.

11 Ekim 2009 Pazar

Malumun İlanı


Milli takım, Bosna maçının ardından zaten iyi bir futbol sergileyemezdi. Nitekim maçta bunun baştan sona resmi geçidi gibi oldu. Sahaya çıkan kadro, oynanan oyun yada yapılan değişikliklerin hiçbirine itirazım yok. Çünkü miilli takım dünya kupası şansını çoktan kaybetmişti. Bosna'nın; Estonya karşısındaki galibiyeti sonrasında bizim bu maça motive olamayacağımız belliydi. Sonuçta yenilen 2 gol ve Volkan'ın kurtardığı pozisyonlar yani Belçika'nın kaçırdığı goller vardı. An itibariyle Fatih Hocanın takımı bırakması ve önümüzdeki dünya kupasında yer alamamızın yanı sıra yeni gelen hocanın bir oyun felsefesi ve istikrarlı bir takım kadrosu oluşturulmasını umut ediyorum. Umarım yeni gelen hoca bunları başarabilir. Nihat'ı, Rüştü'yü ya da önümüzdeki organizyonlarda emekli kuyruğunda olucak Ceyhun ve Yusuf'u görmeyiz. Ben iyi bir futbol beklemiyorum en azından elemelerde milli takım sonuca gidicek futbolu oynasın ve skorları alsın. Güney Afrika'da yine başa takımları ve başka oyuncuları destekleyip kendi takımımızdan mahrum kalıcaz. Emeği geçen herkese teşekkürler.

6 Ekim 2009 Salı

Milli Takım Daha İyi Olabilir Mi?


Dünya Kupası elemelerinde son 2 maçımızı oynuyacağız. Son Bosna maçından sonra kimsede heyecan kalmadı. Milli takımın Güney Afrika'ya gitmesi için artık mucizeler gerekiyor. Milli takım özellikle son 2 maçın ardından iyice tartışılmaya başlayacak ve Fatih Terim özelinde milli takım eleştirilerin muhatabı olucaktır. Türk futbolunun en önemli sorunlarından biri olan istikrar Euro 2008'in ardından yeniden gündemimizde. Fatih terim özellikle oyuncu tercihlerinde sıkça eleştirildi elemeler boyunca. Kadroya çağrılmayan ya da milli takıma kazandırılamayan yıldızlar kadar çağrılan oyunculardan kurulan kadrolarda eleştiriğinin odağında. Milli takımın son aday kadrosuda dahil olmak üzere Fatih Terim'in açıkladığı her kadro maç başlayana kadar eleştiliyor. Bu eleştiriler haksızda sayılmaz. Beşiktaş'ta dökülen Rüştü Reçber, İbrahim Kaş,  Yusuf Şimşek ve Nihat Kahveci kadroda. Takımında henüz premier lig'de ilk 11 şansı yakalayamayan Tuncay Şanlı kadroda. Form açısından çağrılan oyunculardan daha iyi durumda olan Fatih Tekke ve Rubin Kazan ile Şampiyonlar Ligin'de mücadele eden Gökdeniz Karadeniz yok. Bu oyuncuların yanı sıra geçtigimiz senelerde takımlarında forma giyemeyen ya da formsuz olan veya sakatlıktan yeni çıkmış Emre Belözoğlu, Tümer Metin'in milli takım kadrosundaydı. Fatih Terim görevde olduğu sürece kafasında kurmuş olduğu oyun planını uygulayacak oyuncuları seçti. Bunların mevcut form durumları ile hiçbir zaman ilgilenmedi. Ligde çok iyi performans gösteren oyuncular takıma asla alınmadı. Bu oyuncuların kurtardıkları maçlar olmadı mı, elbette oldu. Bu galibiyetler Milli Takıma dönemsel başarılarda kazandırdı ancak şu an içinde bulunduğumuz durum bu seçimlerin yanlışını ortaya koyuyor.

Fatih Terim'in başarısız olduğu yada milli takımın organizasyonların uzagında kaldığında bu eleştirileri yapmak elbette kolaycılık olarak görülebilir. Ama milli takımın mevcut durumunu başka türlü izah edemeyiz. Disiplin sevmeyen kimliğimizden mi yoksa her işte kolaycılığa kaçtığımızdan mı bilinmez miilli takım asla kadro istikrarını yakalayamadı. Sakatlıklar ve cezalı oyuncularda elbette bunda etkili oldu. İngiltere milli takını saymaya kalktığımızda sayıcağımız oyuncu isimleri ve sahaya süreceğimiz 11, bir iki istisna hariç bellidir. Bu değişikliğide rakipe göre oyuncu seçimi ya da hocanın tercihi olarak yorumlayabiliriz. Bizde ise durum tam tersi. Her yapılan aday kadro süpriz isimler, formsuz oyuncular, takımlarında dahi forma şansı bulamayan oyunculardan geçilmiyor. Milli takım adeta rehabilitasyon görevi görüyor. Bu seçimlere birde Fatih Terim'in egoları eklenince ortaya böylesine vahim tablolar çıkıyor.

Milli takımın aday kadrosu ve çağrılmayan oyuncular yanında bir diğer sorunuda elden kaçan yıldız oyuncular. Özellikle gurbetçi oyuncuların çok sık yaşamayağa başladığı hangi milli takımda forma giymeliyim sorusu zaman zaman çok ciddi bir problem halini alabiliyor. Oyuncuların kişisel tercihleri bir yana, zaman zaman okuduğumuz röportajlarında milli takım yetkililerinin ilgisizliklerinden de dem vuruyorlar. Miili takım yetkilileride bunun aksine oyuncalara çağrı yaptıklarını, Avrupa'daki oyuncuları takip ettiklerini ve miilli takımı seçmeyen oyuncaların yaşadıkları ülke milli takımını daha en baştan seçtiklerini söylüyorlar. Kişisel tercihleri olanlar bir yana Alman milli takımında oynayan Serdar Taşçı ve özellikle Mesut Özil başta olmak üzere; İsviçre mili takımını seçen Eren Derdiyok ve Gökhan İnler milli takımızı seçseler yada milli takıma kazandırılsalardı bugün hem kadro açısından hemde başarı açısından daha farklı bir takım konuşuyor olabilirdik. Elbette daha başka birçok oyuncuda Türk Milli Takımı yerine yaşadıkları ülke milli takımlarını seçmişlerdir.

Dünya kupasını muhtemelen televizyonda başka ülke milli takımlarını izleyerek geçireceğiz. Yine başka takımların gol sevinçlerine ortak olup başka yıldızların kaçırdıkları gollere üzülücez. 2008 Avrupa Şampiyonasın' da yarı final oynayan takımlar içerinde Afrika 2010'a   katılamayan tek takım olacağız. Orada yer alıcak birçok takımdan iyi olduğumuzu bilmemize ragmen gidemediğimiz için üzülmeyeceğiz çünkü oraya katılmayı hak edicek bir takım ve antrenör performansı sergileyemedik. Tüm bu olanları düşündüğümüzde daha iyi bir sonuç bizi bekleyemezmiydi?

 

4 Ekim 2009 Pazar

Fenerbahçe 3 Gençlerbirliği 0


Galatasaray'ın yenilgi haberi ile maça başlayan Fenerbahçe, bu maçı kazandığı takdirde kırılan en iyi başlangış rekoru bir yana puan farkını 5'e çıkarma ve ligin zirvesinde rahatlamak için maça büyük bir heves ve orta alanda zaman zaman çok bir şekilde yapılan pres ile başladı. Nitekim sağ kanattan Gökhan Gönül'ün içeriye kestigi topta Guiza topu Alex'in önüne bıraktı ve kaptan topu köşeye göndererek takımı öne geçirdi. İlk yarıda Gençlerbirliği gole kadar ve golün ardından ilk yarının sonuna kadar Fenerbahçe'nin geriden çıkışlarında orta alanda iyi bastılar. Buralarda kaptıkları toplarlada tehlikeli kontrataklar geliştirdiler. Özellikle maçın ikinci yarısında belli bir bölüm sahada Fenerbahçe'yi çok zor durumda bıraktılar. Bu dakikalarda Volkan yaptığı müthiş kurtarışlarla maçın Gençlerbirliği lehine dönmesini engelledi. Bu baskının kendini iyice hissettirdiği anlarda sahanın en kötü adamlarından biri olan Santos soldan getirdiği topu Alex'e aktardı ve Alex daha topu kontrol ederken rakibini ekarte etti ve kalecinin beklemediği noktaya topu gönderip herkesi rahatlattı. Bunun ardından gelen değişiklikler ve hakemin hatalı kararları nedeniyle artan seyirci baskısıda, hucum açısından baskının artmasını sağladı ve son goldede Alex'in ortasına Lugona arkadan gelerek golü yaptı.

Maçın genelinde özellikle orta alan Fenerbahçe açısından mükemmeldi.F enerbahçe'ye geldiği günden bu yana Baroni en iyi maçını oynadı.S on sezonlarında Josico ve Maldonado'yı izlemek zorunda kalan seyirci için Baroni'nin oyunu bir Gerrard havası yarattı. Topa basmada ve kaptığı toplarla yaptıgı çıkışlarla sahanın en iyilerindendi. Özellikle Emre ile yakaladıkları uyumda mükemmele yakın. Emre cezasının bitimin ardından biraz daha sakinlemiş gibiydi. Zaman zaman kendini kontrol etmekte zorlansada birçok pozisyonda sert faullerle durdurulmasına ragmen sakindi. Maçın genelinde başlattığı hücum pres Galatasaray'da yakaladığı en üst form düzeyindeki günlerini hatırlattı. İkinci yarı çektigi müthiş şut direkte patladı o pozisyon gol olsa müthiş performansını golle süsleyebilirdi. Emre ve Baroni'nin uyumunu defansta da Lugona ve Bilica'da yakaldı. Özellikle Bilica son 3 maçta hatasız bir performans sergiliyor. Volkan, Avrupa kupasındeki maçta ve bu geceki maçta kendini aşan bir performans sergiledi. Maçın genel gidişatını belirleyen oyuncuydu. Maçta Fenerbahçe adına iyi olan bu oyuncuların yanı sıra Santos ve Guiza'nın performansları hala hayal kırıklığı. Her iki oyuncuda Alex'e birer asist yapmasına ragmen gerçek görevlerini yapamadılar. Bu oyuncuların milli takımlara katılacağıda düşünülürse bu performanslarını bir üst düzeye taşıyacaklarını söylemek zor olucaktır. Uzun yolculuklar bu oyuncuların geri dönüşerinde özellikle Santos'un kondüsyon düşüklüğü yaşamasına neden oluyor .Özer bu maçta oyuna girdi ve kısa bir sürede olsa izleme fırsatını bulduk. Son dakikalarda oyuna giren Semih golü yapıcak fırsatları yakaldı bu kadar kısa sürede golü bulabilirdi. Fenerbahçe adına son söz kaptana. Bu adamın tartışılması, koşuyor koşmuyor,i yi kötü diye eleştirilmesi gerçekten futbola hakaret. Maçı koparan adam yine o oldu. Guiza bu performansı ve Daum,Guiza ısrarını sürdürürse ona daha çok ihtiyacımız olucaktır.

Gençlerbirliği maçı kaybetmesine ragmen oynadığı futbol ile neden bu maça yenilmezlik ünvanı ile çıktığını kanıtladı. Genç ve koşan bir takıma sahipler. Özellikle yabancı oyuncularının oyuna katkısı mükemmel. Harbuzi ve oyuna ikinci yarı giren Mendonça çok etkiliydi. Oyuna ikinci yarı dahil olan Burhan ve Hurşit'te takımın etkinligini arttırmasında rol oynayan oyunculardı. Thomas Doll gerçekten iyi bir takım ve oyun planı kurmuş. Geçen seneki Gençlerbirliğini hatırladıkça bu takım onun yanında Barcelona gibi kalıyor.İ lerleyen haftalarda daha iyi yerlere geliceklerdir. Maçın ikinci yarısında kurdukları baskıyı ligde kaldırabilecek çok fazla takım yok.

2 Ekim 2009 Cuma

Sheriff 0 Fenerbahçe 1

Fenerbahçe kör topal ilerlemeye devam ediyor. Maç içinde tempo yapılan süre maçın 2. yarısının başlamasından golü bulana kadar geçen süre. İlk yarıda bulduğunuz 2 pozisyondan biri Carlos'un frikiği ve Alex'in yaptığı ortada Emre'nin uzaktan çektiği şut. İkinci yarının hemen başında ise Kazım'ın çok kötü vurduğu pozisyonun ardından Semih'in kendi çabası ile getirdiği topu Alex'e aktarmasıyla gelen gol. Fenerbahçe'nin oyun genelindeki pozisyonları bunlar. Emre ve Bilica haricinde mücadele anlamında ön plana çıkan bir oyuncu yoktu. Lugona gereksiz yerlerde faul yapıp frikiklere sebep vermekten başka bir işe yaramadı. Önder sürekli arkasına adam kaçırdı onun hatalarını kapamak için defans blogundakiler yerlerini terk etmek zorunda kaldı. Ben neden oynamıyorum diyen Ugur Boral, çalım atıcakken topu geride bırakıp adamı geçmeye çalışıyor, adamı geçerse bu seferde 1500 metre koşmuş gibi yorgunluktan yaptığı ortayı ön direge zor yetiştiriyor. İkinci yarı Vederson ve Devied oyuna giriyor. Devied oyuna girdiğinde maçın bitimine çok az bir süre kalmış olmasına ragmen koşocak hali yok ve Özer kenarda ısına ısına buharlaşıcak durumda. Defans desen yapamıyorsun rakip pozisyona giriyor, hücum desen zar zor 1 gol atmışsın, hocada Sheriff'i yenmenin öneminden, grubta önemli yere geldiğimizden falan bahsediyor. Beden derslerinde sabah sabah uyuşuk halde koşarken beden hocamız bize sürekli tempo beyler tempo derdi. Bari o kadar tempo yapın.

1 Ekim 2009 Perşembe

Milan

San Siro bütün takımlar için içinden çıkılması zor bir cehennemdi. Bırakın 3 Puanı 1 puan bile başarı sayılırdı bu sahada. Gün geçti devran döndü. Milan acınacak bir halde. Dün akşam oynanan Şampiyyonlar Ligi maçında Zurich'e 1-0 yenildiler. Ligde 8 puanla 11. sıradalar. Leonardo'yu sezon başında takımın başına geçirerek bir Barcelona modelide onlar yaratmak istedi ama Barcelona'nın tek esprisi eski oyuncusunu takımın başına getirmek olmadığını anladılar. Sezon başı istedikleri tek bir oyuncuyu bile alamadılar, takımın yaş ortalamasını düşüreceklerine Flavio Roma'yı transfer ettiler kaleye. Kaka'nın yerini doldurucak bir hamle girişiminde bile bulunmadılar. Adriano Galliani ve Silvio Berlusconi'yi takımı bu hale getirdikleri için tebrik etmek lazım, bolca çabaladılar.

Hedefimiz Demirören