30 Eylül 2010 Perşembe

Glasgow Rangers 1 Bursaspor 0

Bursaspor açısından deplasmanda oynanıcak bu maçtan alınacak 1 puan çok büyük önem taşıyordu. İlk maçında 4-0 yenilmesi ile dibe vuran moraller ancak kazanılacak bir deplasman puanı ile telafi edilebilirdi ancak Rangers seyircisinide arkasına alarak attığı tek golle maçı koparmasını bildi. Bursaspor geçen sezon kendisini ligde başarıya götüren futbola ihanet ediyormuş gibi duruyor. Geçen sezon bu takımın en önemli dişlilerinden biri olan Ivankov, Ozan ve Sercan maç boyunca döküldüler. Rangers golü attıktan sonra Manchester karşısında da mükemmele yakın uyguladığı defans anlayışına geçinçe işler iyice zorlaştı ve Bursaspor'un gol umudu uzaktan zorlama şutlardan öteye gidemedi. 

İlk yarıda Ergiç'in sakatlanması elbette hocanın planlarını bozdu ancak orta alana onun yerine giren Insua'da bu takımı böylesine zor maçlarda ileri taşınsın diye alındı ki onunla birlikte bu akşam Bursa adına sahada varlık gösteren bir yabancı oyuncu ismi söylemek zor. Ömer Erdoğan'ın defansta tek başına çabasını ve kritik müdahalelerini ise ayakta alkışlamak lazım. Bursaspor takım halinde hareket etmediğinde hemen sıradanlaşıyor ve üretkenlikten uzak bir takım haline geliyorlar. Kalan maçlarda bu futbollarını sürdürmeleri halinde kısa bir tecrübeden başka birşey kalmamış olacak ellerinde. Gol haricinde kapanıp top çeviren Rangers' karşı pozisyona giremeden maçı tamamlıyor ve Ertuğrul Sağlam'ın bu görüntüden hoşnut olduğunu hiç sanmıyorum. Rangers ise akıllı oyununu Manchester'ın ardından Bursa karşısında da sürdürdü ve erken bulduğu golle maçı koparmasını bildi. Skor üstünlüğünü yakaladıktan sonra geçtikleri 5'li defans anlayışları ve mücadeleci orta sahaları ile grupta fark yaratan takım olabilirler. Özellikle maç boyunca Madjid Bougherra'nın orta alandaki mücadelesi ve defansa yardımı mükemmeldi. Rangers yaptığı 4 puan ile grupta iddasını korurken, Bursay'ı kalan maçların hiç birinde galibiyete yakın taraf olarak göremiyorum.


27 Eylül 2010 Pazartesi

Kasımpaşa 2 Fenerbahçe 6

Fenerbahçe açısından bir seri yakalamak ne kadar önemliyse Kasımpaşa açısından da galibiyetle tanışmak o derece elzem. İlk 25 dakika bu açıdan ele alındığında her iki takımında fazlaca savruk oynadığı ve defansta verdiği açıklarla kalesinde goller gördüğü zaman dilimiydi. Fenerbahçe'nin 1-0  geriye düştügü maçta 3-1 öne geçtikten hemen sonra 2. golü yemesi ile kafalarda oluşan gene mi sorusu bu kez pas geçildi ve takım 2. yarı 3 gol daha bularak farklı bir galibiyet aldı. Fenerbahçe kadro kalitesi olarak altında olan takımları yakaladığında 3-4 gol atabiliyor ve bu maçlarda kalesinde goller görse dahi attığı yediğinden fazla olduğu için bir problem teşkil etmiyor ancak aradaki kalite farkı kapandığında Trabzon ve Kayseri'ye yenilen takım kendi sahasında öne geçtiği Beşiktaş maçında ise üstünlüğünü koruyamıyarak beraberliğe razı oluyor. Fenerbahçe aslında geçen seneden devam eden sorunları ile sezona girdi ve bunları hala çözmüş değil. Takım savunması denen olgu Fenerbahçe'ye hiç ugramamış gibi duruyor zira ligin en fazla gol atan takımı olan Fenerbahçe (17) aynı zamanda yediği 10 gol ile Kasımpaşa, Sivas ve Manisaspor'un ardından ligin en fazla gol yiyen 4. takımı durumunda. Yine lige yeni çıkmış 3 takım dahi Fenerbahçe'den daha az gol yemiş durumda. Defanstaki bu savrukluğu ve yetersizliği sadece Bilica ile açıklayamayız. İlk yarıda yenilen goller neticesinde oyundan alınan Bilica elbetteki hatalıdır ve yerine giren Yobo ile aralarında gece ile gündüz kadar fark vardır ancak Niang, Alex, Dia üçlüsünün defansif anlamda katkılarını yok olarak kabul edersek bunlara birde Mehmet Topuz'un isteksizliğini eklediğimizde Fenerbahçe ortasahası bir park gezinti alanından farksız. 


Bu akşam ikinci yarı Bilica-Yobo ve Santos-Caner değişiklikleri ile başlayan ikinci yarıda Fenerbahçe'nin ilk yarıya nazaran daha derli toplu olduğunu gördük ancak bu değişiklikler dahi Fenerbahçe savunmasının istenilen seviyede olduğunu söylemek için yetersiz. Selçuk'un sadece geriye gömüldüğü bir ortamda bugün muhteşem bir gol atan Emre ileri geri gitmekten helak oluyor ve yaşadığı sakatlıkların ve anlamsız kartların önemli bir nedenide harcadığı aşırı efor. Öyleki ikinci yarı belli bir bölümde topa baskı yapmadığı için Mehmet Topuz ve oyuna sonradan dahil olan Stoch ile tartıştı ki sonuna kadar haklıdır. Dia'nın müthiş şekilde kullandığı sol kanat ve yaptığı 2 asist takımı ileriye taşırken aynı üretkenlik sağ kanattan hiç sağlanmadı. Gökhan Gönül'de geçmiş maçlara oranla daha az ileriye çıkınca sol ve sakatlar arasındaki üretkenlik farkı kabak gibi ortada. Aykut Kocaman'ın oynatmak istediği oyun planında kanat organizasyonu ve etkinliği Dia'nın bugün sergilediği performans oranında olmalı ancak yabancı sınırlamları nedeniyle Stoch & Dia ikilisini her iki kanadı mükemmel şekilde kullanırken izleyemiyoruz. Zaten ligimizde takımların şu anki en büyük sıkıntılarından biri performanstan ziyade yabancı sınırlamları nedeniyle çokça değişen oyuncu tercihleri, yedek kalan etkili oyuncular ya da yanlızca Türk pasaportuna sahip oldukları için sahada olan performansı yetersiz oyuncular ki bunları her takım için örneklendirebiliriz. 

Fenerbahçe orta alanda daha etkili bir yabancı oyuncu tercihi ya da Bilica'nın yerine daha kaliteli yerli bir stoper zor olmakla birlikte bulabilirse ileri üçlününde katıldığı bir takım savunması ile daha aktif hale gelebilir. İleride oynayan oyuncular kim olursa olsun günümüz futbolunda takım savunmasından azade olmuş bir oyuncu yok ve herkes savunma anlayışına katkı yapmak zorunda. Bu olmadığı takdirde Fenerbahçe bol gollü galibiyetleri kalesinde goller görerek aldığı gibi bazı maçlarıda rakibinin üstünlüğünü kabul ederek mağlubiyetle ayrılmak zorunda kalacaktır. Çözülmesi gereken en önemli sorunlar bunlar ve tüm bunlardan daha önemli olan takımın bir seri yakalayarak havaya girmesi. Rakiplerinin fikstürleri zorlaştığı haftalarda Fenerbahçe alacağı galibiyetler ile farkı kapatacağı gibi en önemliside morallenicek ve alınacak puanlar hem takımın hem hocanın nefeslenmesine hem de taraftar desteğinin artmasını sağlayacaktır. 

Takımda eksiklerin bu kadar göze batmasına neden olan bir diğer olguda kondüsyon sıkıntısı. Öyleki 83 ile 90. dakikalar arasında takım halinde ruhsuz bir görüntü sahaya hakimdi. Beşiktaş maçının 2. yarısınada yansıyan bu güçsüzlük savunma hataları ilede birleşince ortaya istenmeyen görüntüler ve topa ayağını dahi uzatmak istemeyen oyuncular çıkıyor. Bilica'nın artık yabancı tercihi olarak dışarıda kalıcağı düşünülürse Cristian'dan da iyi bir yedekten öte bir şey olmaz. Lugano-Yobo tandemi bozulmamalı ve Emre'nin yanına yapılacak etkili bir transferle takım bir adım öteye taşınabilir ancak bu savunma zafiyeti devam ederse bu oyun hocayıda ,başkanıda ,bazı oyuncularıda erkende götürür ve yeniden kayıp sezon hesapları yapmak zorunda kalırız. Kasımpaşa'nın geçen seneki futbolundan eser yok çünkü takım bütünüyle değişime ugramış ve bu kadar fazla transferin olduğu bir ortamda takımdan bütün halinde hareket etmesini ve hocanın istediklerini sahaya yansıtmasını beklemek fazlaca hayacilik olur. Henüz galibiyetle tanışmamalarına rağmen takıma gösterilecek sabır ile Yılmaz hoca bu takımı ligde tutucaktır. Fenerbahçe defansının yaptığı hataları değerlendirmede biraz daha maharetli olsalar farklı bir skordan da bahsedebilirdik ama herşeyden önce bu stad işini halletmeleri lazım ,göçebe takım gibi bir orda bir burda maç oynanmaz.


20 Eylül 2010 Pazartesi

Fenerbahçe 1 Beşiktaş 1

Takımların olduklarından daha abartılı bir şekilde nitelendirildiği ligimizde ilk derbi heyecanının Fenerbahçe ile Beşiktaş arasında olmasıda önemliydi. Beşiktaş sezona flaş transfer ile giriş yapmış ligde ve Avrupa'da iyi bir başlangıç ile morallenmiş durumdayken Fenerbahçe ise tam tersine transferleri geciktirmiş ve Avrupa'ya veda ettiği gibi ligde Trabzon ve Kayseri deplasmanlarından da yenilgi ile dönmüştü. Maç öncesinde Beşiktaş ezici bir oyun ve skor peşinde iken Fenerbahçe bu sezon ilk kez kendi seyircisi önünde galibiyet ve moral peşindeydi. 


Maça etkili başlayan ve pas trafigini iyi bir şekilde yönlendiren taraf Beşiktaş oldu ve geçen yıllarda sergilen futbolun aksine ileriye doğru oynamaya hevesli bir takım gördük. İlk dakikalarda Beşiktaş'ın bu etkili futboluna cevap veremeyen Fenerbahçe ise alışılmış bir şekilde kornerden gelen bir orta ve ardından yaşanan karambol sonucu atılan golle 1-0 öne geçti. Bu dakiların ardından önce Ekrem ardından Hakan Arıkan'ın sakatlanması Beşiktaş'ı zor durumda bıraktıgı gibi Fenerbahçe bu bölümde Niang, Alex ve Dia ve Gökhan Gönül ile arka arkaya girdiği pozisyonlardan yararlanamadı. Beşiktaş bu dakikalarda oyun kurmakta zorlandığı gibi sağ bek pozisyonunda da sol bek İbrahim Üzülmezi kullandı. Fenerbahçe'nin bu kanattan ataklarını sıklaştırmaması ve ikinci yarıda Stoch'u oyuna dahil ederek bu kanadı kullanmaması Aykut Kocaman'ın maç içerisindeki en büyük yanlışıydı. 

İkinci yarı ise artık geleneksel hale gelen Emre'nin sakatlık nedeni ile oyunu terk etmesi ve Fenerbahçe orta sahasının hem hücum hem savunma anlamındaki temel taşının kenara gelmesiydi. Yabancı oyuncu sınırlaması nedeniyle Mehmet Topuz'un bu bölgeye gelip Özer Hurmacı'nın sağ kanata geçmesi Fenerbahçe açısından orta sahanın tamamiyle Beşiktaş'a teslim edilmesine neden oldu. Bu olumsuzluklara rağmen Fenerbahçe ikinci yarıda yine Alex, Niang ve Dia üçlüsü ile girdiği pozisyonlardan yararlanamdı ve bunlardan biri golle neticelense Fenerbahçe maçı kopartıcaktı. Hücum hattında sergilenen bu beceriksizlik Beşiktaş'ın oyuna tutunmasını sağladığı gibi ikinci yarıda başlayan orta saha hakimiyeti bir süre sonra oyunun tamamının Beşiktaş'a geçmesine neden oldu. Quaresma'yı ikili sıkıştırmalarla rahatsız eden ve oyun kurmasına engel olan Fenerbahçe, Emre'nin çıkmasıyla Guti üzerindeki baskısını yitirdi ve İspanyol oyuncu müthiş ara pasları ile Beşiktaş'ı ileriye taşımaya ve pozisyona sokmaya başladı. Nitekim golde Fenerbahçe defansının Nobre alışkanlığından kaynaklanan ofsayt taktiğini uygulamaya çalışırken , oyuna ikinci yarı dahil olan Bobo'yu kaçırması ve ardından maçın en iyi performanslarından birini sergileyen Volkan Demirel'in geçmiş günlerini hatırlatan kontrolsüz bir müdahalesi neticesinde penaltıdan geldi. Aykut Kocaman'a maç sonunda yapılan eleştirilere katılmadığımı belirtmekle birlikte Alex'i çıkarıp Baroni'yi oyuna almasını orta sahada yeniden hakimiyet kurmak açısından olumlu, Stoch'u sol kanatta İbrahim Üzülmez üzerinde baskı kurucak ve pozisyona sokucak bir biçimde oyuna dahil etmemesini ise olumsuz buluyorum. Takımın bu kadar pozisyona girdiği maçta golleri 3 direğin arasından geçiremiyorsa ve Emre gibi önemli bir oyuncu henüz ilk yarıda sakatlanıp oyunu terk ediyorsa bunda hocanın günahı yok. Aykut hocanın eleştirilecek tek yanı bu maçın dışında geçen seneden beri bu takımı izleyen biri olarak orta saha zaafiyetini gördükten sonra bu bölgeyi Selçuk-Baroni ikilisi ile iyi bir şekilde oluşturacağına inanması. Takımın lige Avrupa'dan elenerek ve ardından seyircisiz evinde 2 maç oynayıp şu anda her takımın mutlak şekilde zorlanacağı Kayseri ve Trabzon deplasmanlarını oynadıktan sonra sezona iyi bir giriş yapan Beşiktaş ile birçok pozisyondan yararlanamamasına rağmen beraberlikle ayrıldığı bir noktada hocaya fazla kızmıyorum. Bu takımda kimlerin 1 sene görev alıp hiçbir şey vermeden gittiği göz önüne alınırsa kendisine en azından 1 yıl sabredilmesi gerektiğini düşünüyorum. İlerleyen haftalarda Fenerbahçe fikstürde görece bir rahatlığa erişeceği için puan kayıpları aza inicek ve takım daha üst sıralara yükselecektir. Tüm bunlara rağmen fiziki açıdan bir son 20 dakika sıkıntısı ve orta alanda yetersizlik takımın en büyük problemidir.


19 Eylül 2010 Pazar

Bucaspor 0 Galatasaray 1

Türkiye'de ligin değerinin artırılması isteniyorsa öncelikle bu işe zeminlerden başlanmalı. Daha güneşli havalarda takımlar bu kötü zeminlerde oynamak zorunda kalıyorsa kışla birlikte bu sahalarda nasıl maç yapılacak gerçekten çok merak ediyorum. Maçın genelinde her iki takımda fazla top kaybı ile oynadı ve özellikle ilk yarı çok sıkıcı bir maç izledik. Elano kenarda sağ açıkta Pino oynarken arkasında ise bu sefer kanat orijinli bir isim Serkan oynuyordu. Klasik Ayhan-Sarp ortasahası ve önlerinde Misimoviç ve ileride Baros. Tüm maç boyunca elle sayılabilecek kadar az pozisyon vardı bu hücum hattına rağmen. Buca etkili bir orta saha yerleşmesi ile Galatasaray'ı durdurmak istedi ve hızlı hücum oyuncularını kaçırmak istediler ancak onlarda bunda çok başarılı olamadı.Galatasaray'ın kontraataklarında ise sürekli taktik fauller ile rakibi durdurdular. 


İkinci yarıda gol adına bir sinyal gözlemlenmezken bu maçta olacak birşey oldu ve Ayhan sol ayağı ile golü atarak maçı Galatasaray'a getirdi. Maçın kalan bölümünde Galatasaray'ın skoru koruma çabalarını birazda taraftarın hoşlanmadığı bir şekilde zaman geçirerek neticelendi ve Bülent Uygun'un değişiklikleri maçı çevirmeye yetmedi. Galatasaray bu skorla kazanma alışkanlığı açısından bir adım attı ancak ortaya konan futbol gelicek maçlarda Galatasaray'ı galibiyetlerle buluşturacak gibi durmuyor hele son 5 dakikayı korner bayrağı dibinde geçirip kazanma yolunu seçerlerse bu kendi taraftarlarınıda fazlasıyla üzecektir.

17 Eylül 2010 Cuma

Beşiktaş 1 Cska Sofya 0

Beşiktaş maça haftasonu oynayacağı derbi ve yabancı sınırlamasının kalkmasının etkisiyle bolca yabancılı ve forma şansı az bulmuş oyunculardan kurulu bir düzenle çıktı. İbrahim Toraman, Bobo, Querasma, Necip, Cenk gibi oyuncular ilk 11'de yoktu ve Beşiktaş'ta orta alanda Guti haricinde pek yıldızlı bir tertipte bulunmuyordu. Rakibin 1 puan düşüncesi ile geriye yaslanması oyunu daha da sıkışık bir hale soktu ve Beşiktaş topa hakim olan ama bitirici vuruşu bir türlü yapamayan bir görüntüde ilk yarıyı tamamladı. İlk yarıda Ekrem ve Hilbert'in etkisizliğini sol kanatta harikalar yaratan İbrahim Üzülmez dengelemeye çalıştı ancak başarılı olamadı. İlk yarıda Ferrari'nin sakatlanması ile başlayan değişiklikler ikinci yarı gol de gelmeyince derbi ve rotasyonun unutulup sahaya yıldızların sürülmesine neden oldu. Cska oyuna bir etki yapamadığı gibi katı bir savunma ve harikaya yakın kaleci performansı ile maçta puan almaya çok yaklaştı ancak son dakikalarda kazanılan bir serbest vuruşta Ernst'in kafa vuruşu ile Beşiktaş maçı kazanmasını ve gruplara 3 puan ile başlamasını bildi. 

Rakibin kapalı oyunu nedeniyle ve sahaya çıkan 11'in yetersizliği nedeniyle bu oyunun diğer maçlar açısından pek referans olarak alınamıyacağı düşüncesindeyim ancak sağ kanat yetersizliği ve pozisyon üretmede yaşanan sıkıntılar Beşiktaş için önemli bir sorun olarak ortaya çıkıyor. Ligde kapanan takımlara karşı her zaman bu tip goller galibiyeti getirmediği gibi rakipte pozisyon üretmekte sıkıntı çeken bir halde olmayabilir. Rakibin direnç göstermesi nedeniyle Beşiktaş'ın hücum mantığını ve pozisyon üretme kabiliyetini gördük ancak yüklenilen dakikalarda kaptırılan toplar rakip tarafından akıllıca kullanılmadığı için geriye dönüşlerde neler yaşanacağını belli değil. Hafta sonu oynanacak maçta daha dirençli ve üretken bir Beşiktaş görücez muhtemelen takıma giricek oyuncularla birlikte ancak asıl sınav bu kez gol atmakta sıkıntı çeken hücum hattında değil iyi hücum eden takıma karşı nasıl savunma yapacağı belli olmayan savunma hattında olucak. Schuster'in rotasyon felsefesi doğru ancak sürekli engellerle karşılaşıyor. Ligde İbb karşısında yaşanan mağlubiyet bu maçtada puan kaybı ile neticelenebilirdi.

15 Eylül 2010 Çarşamba

Bursaspor 0 Valencia 4

Bursaspor'un bu sezon Avrupa macerasında nedense beklentiler çok yüksek tutuldu. İlk kez yer aldığı ve kadrosunda bulunan birçok oyuncunun ilk maçlarını oynadığı bir organizasyonda grubu rahatlıkla ilk 2 içerisinde bitiriceklerini iddaa edenler dahi oldu. Bursaspor'un geçen yıl kazandığı ve bu yılda üzerine koyarak ilerlediği futbolu bu beklentileri yükseltmiş olabilir ancak daha ayakları yere basan öngürüler gelecek açısından daha faydalı olucaktır aksi takdirde hem oyuncularda hem de taraftarda yaşanıcak psikolojik bir çöküntü Bursaspor'un lig performansını ciddi şekilde etkileyecektir. Taraftarın bu beklentilerine rağmen Bursasporlu oyuncular maçın büyük bir bölümünde Valencia'nın isminin ağırlığı altında ezildiler üstelik çok ürkek davrandıkları bu Valencia en önemli oyuncularından ikisi olan David Silva ve David Villa'yı sattıgını ve bu akşam sahaya çıkan ilk 11'de Mata,Soldado gibi oyuncularıda oynatmadığı halde. İlk dakikalarda ev sahibi olmasına rağmen fazla ürkek davranan Bursayı top çevirerek tartan Valencia Tino Costa'nın uzaktan çektiği müthiş şutla öne geçince bu ürkeklik tavan yaptıgı gibi Bursa'yı daha fazla risk almaya iten Valencia farklı bir galibiyetede çok rahat ulaştı.

Sercan'ı yedek bırakarak oyuna başlayan Ertuğrul Sağlam ligde izlediğimiz kadroyu sahaya sürdü ancak ortaya çıkan futbol ligde izlediğimiz yardımlaşan ve takım halinde hareket eden Bursaspor'dan çok uzaktı.Kanat akınlarında üstünlük sağlanamadığı gibi orta alanda Hüseyin-İvan Ergiç ve Insua ile  rakibe bir baskı kurulamadı ve en önemlisi organiza atakları izleyemedik. Oyuna denge getirmeye çalışılan dakikalarda 2. gol duran top organizasyonsuzluğundan gelince ikinci yarıda Bursaya risk almaktan başka çare kalmadı ve yenilen çok basit bir üçüncü gol eşliğinde Bursaspor'un guardı tamamen düştü. Sercan ve Turgay ile ileride kazanılan geçiçi bir pozisyon zenginliği, Hüseyin Çimşir'in çıkmasıyka orta alanın tamamen Valencia'ya terk edilmesine neden oldu ve arka arkaya yenen 2 gol ile ilk maç tatsız bir şekilde başladı. Tüm bu olumsuzluklara rağmen ilk maç sonunda enseyi fazla karartmadan diğer maçlara odaklanmak lazım ancak grup Manchester-Ranger maçınında berabere bitmesi ile beklenendan daha çekişmeli bir hal aldı. Bursaspor'un önümüzdeki maçlarda onu şampiyon yapan ve bu sezonda zirvede tutan oyun planı dahilinde ve korkusuzca bir planla sahada görebilirsek ilerleyen maçlar için daha umutlu konuşabiliriz.

13 Eylül 2010 Pazartesi

Gökhan Yavuz ve Raşit Ek.!



Gökhan Yavuz 30 yaşındaydı, Raşit Ek ise 20. Bayram günü öldüler. G.Saray’ın stadı için öldüler. G.Saray’ın boynunun borcudur bu iki işçi kardeşin adlarını yaşatmak.
GÖKHAN Yavuz 30 yaşındaydı. Raşit Ek 20 yaşındaydı.Bir bayram günü, akşam üzeri, Galatasaray’ın Seyrantepe’deki yeni stadı için kanalizasyon kazısı yaparken öldüler. Bayram günü öldüler. Galatasaray’ın stadı için öldüler.
Gökhan ve Raşit, Galatasaray nice bayramlar yaşasın diye, bir bayram günü öldüler. Galatasaray’ın boynunun borcudur bu iki işçi kardeşin adlarını yaşatmak.
Haber ulaştığında içim daraldı, ruhum karardı.
Zayiat olmasınlar
Twitter’a not düştüm “Adları keşke yeni stadın iki kapısına verilse. Gücümüz yeter mi, deneyelim mi?”Galatasaraylısı, Fenerbahçelisi, Beşiktaşlısı, Karşıyakalısı... Takım tutanı tutmayanı “Deneyelim, yanındayız” dedi... Deniz Ülke Arıboğan, Ali Atıf Bir, Bülent Timurlenk, Bener Onar gibi eli medyada kalem tutanı, spor seveni ve sevmeyeni “Yürü” dediler. Gökhan Yavuz ve Raşit Ek bir bayram günü, kanalizasyon kazısı yaparken Galatasaray’ın yeni stadı için öldüler. Büyük inşaatlar için normal kabul edilen zayiat olarak, bir küçük haber haber olarak düşmesinler tarih toprağına.
İsimleri iki kapıya verilsin.
Mutlulukla analım
Mutlulukta, kederde analım iki kardeşimizi. Zor mudur?
Yetki mi gerekir?
İkna mı gerekir?
Kampanya mı gerekir?
Öldü arkadaşlar bir kanalizasyon kazısında; vicdan gerekir. Haydi Galatasaray, yaşat adlarını, üzme bizi...
Raşit 20 yaşındaydı, Gökhan 30...
Bir bayram günü öldüler.
Daha lafa gerek var mı? / KANAT ATKAYA

7 Eylül 2010 Salı

Türkiye 3 Belçika 2

Bu elemelerde de rahat bir maç izleyemeyeceğimiz ortaya çıktı Hiddink tercihleri ile Fatih Terim'e rahmet okutur konumda büyük bir hayalkırıklığı içerisindeyim açıkçası. Tuncay'dan forvet performansını her maç ısrarla bekliyoruz, Avrupa'nın en iyi orta saha oyuncularında birini kadroya alma ihtiyacı bile duymuyoruz sahada Aurelio ve son dakikalarda skoru korumak için Selçuk'u sahaya sürüyoruz, Nuri Şahin tribünde oturuyor. İlk yarıda deplasmanda oynayan biz gibi sahadayız rakip daha saldırgan ve her zamanki gibi kornerden gelen topta golü yiyiyoruz. İkinci yarı birşeyler kafaya dank ediyor Semih forvete geçiyor ardından kısa sürede 2 gol ama rahat bize haram sürekli övdüğümüz Onur ilk goldeki gibi 2 oyuncumuzun üzerine çıkıp topu almak istiyoruz ve rakip stoper golü kalemize 2. kere atıyor. Hiddink bu kadro seçimi ile giderse ve sahaya bu oyun planını temel alarak çıkarsak bu grupta işimiz dünya kupası elemelerindekinden  farklı olmaz. Belçika'ya geçen elemelerde 5 puan bırakmıştık bu sefer ilkini aldık ancak aynı puanları başka takımlara karşı kaybedebiliriz bunun garantisi yok. Hiddink bizi finallere götürsünde götürsün adamın elindeki kadro bu yorumunu kesinlikle kabul etmem, sahada olmayanlar ve kadroda olmayanlar ile babalar gibi takım çıkarılır sahaya. 



2 maçta 6 puan sadece güzel ama ortaya konan futbol Fatih Terim döneminin kopyası şeklinde.Duran toptan yenen goller, saçma tercihler,saçma 11 ler ve sürekli diken üzerinde maç izleyen bir Türk taraftar kitlesi. Belçika'nın kadro yapısı ve oyuncu kalitesine saygı duyuyorum ancak kendi sahamızda bu kadar ahlarla geçicek bir maçı asla kabul etmiyorum. Bu yanlışlar devam ederse milli takım yeniden şampiyonalardan uzak kalır ve biz dönüşümden, devrimden, cesur kararlardan bahseder dururuz. Kısır döngüden kurtumanın tam vakti her zaman şu andır. Milli takım neresinden tutsanız elinizde kalıyor ve ilerleyen maçlar daha üzücü skorlarla sonuçlanabilir.

4 Eylül 2010 Cumartesi

Kazakistan 0 Türkiye 3

Milli takım kadro tartışmasının gölgesinde Euro 2012 elemelerine 3-0 lık bir galibiyet ile başladı. Arka arkaya gelen 2 gol ile çok rahatlayan milli takım 2. yarıda Nihat'ın ayağından bulduğu golle maçı 3 puanla kapamasını bildi ve grubun ilk maçında zayıf rakimize karşı beklenen bir galibiyetti. Bu kadronun göstereceği asıl efor Şükrü Saraçoğlu stadında Belçika'ya karşı olucak. Bugün evinde Almanya'ya 1-0 yenilen Belçika'nın bunu telafi için maça asılacağını tajmin etmek zor değil. Maçın genelinde topa hakim olan taraf biz olmamıza rağmen bunu çok olumlu şekilde kullanabildiğimizi söylemek zor. Emre ve Arda'nın gayreti ve sağ kanatta takımın 2. golünü muhteşem bir şekilde atan Hamit haricinde pek olumlu bir yanı yoktu milli takımın. Formsuz ve sakatlıktan çıkan oyuncuların sahada yapabilecekleride sınırlı elbette ama kadroyu eleştirirken bunlara dikkat çekmiştik. Defansta duran toplarda sürekli adam paylaşımı sıkıntısı yaşadık ve kullandığımız her kornerden sonra kontraatak yedik. Kazakistan maç boyunca girdiği pozisyonları değerlendirecek durumda değildi ancak Belçika'nın yakalayacağı pozisyonları bu kadar kolay harcıyacağını söyleyemeyiz. Orta alanda diri bir Nuri Şahin varken sakatlıktan yeni çıkmış ve formsuz olan Aurello'yu oynatmak tam bir saçmalık. Orta alanda Emre-Nuri ikilisi takımın pas trafiğini iyi yönetecek ve atağa kalkmada takıma önderlik edicek oyuncular. Nihat ve Tuncay'ın birlikte sahada yer alması ve bunları attığımız uzun toplarla buluşturmaya çalışmamızda ayrı bir garabet. 

Kalede Onur gerektiğinde klasını konuşturdu ve Servet-Ömer ikilisinden Ömer ilk maçı olmasına rağmen milli takımda çok iyi bir performans ortaya koydu. Gökhan Zan yerine kadroya çağrılacak kalitede olduğu 100 metreden anlaşılıyor. Sağ bekte Gökhan'ın sakatlığı nedeniyle sakatlıktan dönen bir diğer isim Sabri ve solda Galatasaray'daki performansının aksine Hakan Balta iyi bir oyun sergilediler. Takımın topa sahip olmasına rağmen kanatları aktif bir şekilde kullanamaması ve forvette yapılan tercihler bizi Belçika maçında daha fazla sıkıntıya sokucaktır çünkü sadece topa sahip olmak bizi gole yaklaştırmıyor ve oyun planımızı defansın arkasına atılan uzun toplar olarak belirlersek bu forvet hattı ile başarıda beklenemez. Guus Hiddink oyunculara olan güveninden ve oyuncuların performanslarından memnun olduğunu söyleyip eleştirileri kabul etmesede Belçika ile oynuyacağımız maç bu kadronun asıl sınavı olucak ve umarım milli takımın bir rehabilitasyon yeri olmadığı kısa sürede anlaşılır yoksa bu kadro ve skoru Fatih Terim'de çok rahat alırdı.


2 Eylül 2010 Perşembe

Guus Hiddink ile Avrupa Elemeleri

Milli takımımızın grup elemelerinde hangi grupta yer aldığı, kuralara kaçıncı torbadan girdiğinin zerre önemi yoktur çünkü milli takımın şampiyonalarda yer alması genelde iki sorunun çözümüne bağlıdır: ''Hocanın kadro seçimi ve oyuncuların düşük profilli takımlara karşı sergiledikleri futbol''. Fatih Terim döneminde kadro seçiminde yaşanan ilginçliklere alışmış bünyelerde aday kadro asla bir süpriz olmazdı çünkü Terim'in futbol ideali kafasında olan oyuncularla yüksek motivasyonla takımı her başarıya götüreceği inancıydı ve bundan dolayı takımında sakat olup oynayamayanlar, takımlarında hiç kadroya giremeyenler ve formsuzluğu zirvede olanlar her zaman kendine milli takımda yer bulur bu bazen bizi şampiyonaya götürür ve süpriz sonuçlara imza attırır bazende şampiyonaya ulaşamadan bizi yarı yolda bırakır ve evde televizyona mahkum ederdi. Fatih Terim başarıszlık yaşadıktan sonra milli takımı bıraktı ve yerine gittiği her takımı bir üstdüzeye taşımış bir isim olan Guus Hiddink getirildi. Genel oyun felsefesi gittiği ülkede kendi sistemini uygulamak yerine o ülkenin profiline uygun bir sistemi uygulaması ve öz dinamikleri harekete geçirerek başarıya ulaşmaktı. Fatih Terim'i tam olarak saçma saplantıları ve oyuncu seçimleri ile eleştirirken bu sefer yeni bir şampiyona elemeleri öncesinde Hiddink'in seçimleri gündeme damgasını vurdu.

Genel olarak belli bir oyuncu grubu ile şampiyona elemelerini götüreceğini açıklamıştı bunu anlayışla karşılamakla beraber tercihleri Terim'den pek farklı olmadı. Sakatlar, formsuzlar, kendi takımından aforoz edilen herkes kadroya girdi. Ligin en formda kanat oyuncuları (Ali Tandoğan-Volkan Şen) kadroda yokken Kazım'dan, Nihat'a ve Gökhan Zan'a kadar birçok formsuz ve sakatlıktan yeni çıkmış oyuncu kadroda. Kadroyu Oğuz Çetin'in yaptıgı ve Hiddink'in böyle tercihler yapmayacağı iddaa edilsede, Hiddink seçimlerin kendisine ait olduğunu ve oyuncuların yeteneklerinin kendisi için önemli olduğunu Hamit örneği ile açıklandı. Hamit'inde Münih'te kadroya giremediğini ama yeteneğinin yadsınamayacağını söyledi ancak bu eleştilere açıklık getirmiyor. Hamit en azından arada kadroya giriyor ve formsuz ya da sakatlıktan dönmedi bu açıklama diğer oyuncuların kadroda olmalarını açıklamaya yetmiyor. Kazakistan ve Belçika maçları bu kadro ile geçilmek zorunda ve takımın yeteneklerinin ne ölçüde olduğunu daha yakından izleme fırsatı bulucaz. Bu tercihleri ile Hiddink kötü bir Fatih Terim kopyası olmaktan öteye gidemiyor. Benim futbol felsefeme göre forma isimlere ve geçmiş başarılara göre değil, mevcut performanslara göre adil bir şekilde dağıtılmalı. Belçika'yı yenemeyip play-off larda sürünmek istiyorsak o tercihe de saygı duyarım.

1 Eylül 2010 Çarşamba

Joseph Yobo ve Fenerbahçe Defansı

Transferin son günlerinde gelicek olan isim kadar alınacak oyuncunun mevkisi konusundada tereddütler vardı. Defansın ortasına mı yoksa orta sahaya bir isim mi gelicek diye düşünürken Aykut Kocaman tercihini defanstan yana kullandı ve bence de doğru olanı yaptı. Cristian-Selçuk ikilisi Emre'yi bir türlü tamamlayamayan ve Fenerbahçe'nin hücum gücünü azaltan futbolcular buna rağmen hoca bu sorunun bu kadar sorun teşkil etmediğini ya da kadro içerisinde bazı hamleler ile bunu çözeceğini düşünmüş olacak ki, transfer sorunun daha fazla hissedildiği stoper mevkisine yönelik gerçekleştirildi. Guiza ve Baroni ile yollar ayrılıp 2 yabancı transferi daha yapılabilir ancak bu şuan için pek mümkün gözükmüyor. 

Transferin ayrıntılarına bakıcak olursak oyuncu 1 yıllığına kiralık olarak takıma katılacak ve sezon sonunda 5 milyon euro satın alma opsiyonuda Fenerbahçe'de, nereden bakılırsa bakılsın Fenerbahçe açısından karlı bir transfer ancak Niang transferinde olduğu gibi bu transferde de geç kalınmasa idi bugün daha farklı bir Fenerbahçe konuşuyor olabilirdik. Transfer hamleleri bütünüyle doğru ama zamanlamaları bir o kadar yanlış. Bu hamlelerin zamanlanması konusunda kimi suçlayacağımızda ortada net bir şekilde durmuyor. Transferin ardında Lugano-Yobo defansının takımı daha güvenilir bir savunma hattına kavuşturduğunu söylemek zor değil, Fenerbahçe'ye hem oyun anlamında hem de yapmış olduğu saçma sapan hamleler sonucu saha dışında da zarar veren Bilica'nın artık bir yedekten öte geçmeyeceğini aşikar. Okan'ın defansın sağı için iyi bir alternatif olduğu bu haftaki maçta ortaya çıktıktan sonra Bekir'in de tamamiyle stopere kaydırılması ile Fenerbahçe bu bölgede tam 5 alternatife kavuştu ki, süper lig için fazlası ile yeterli bir kadro. Gözden düştüğü 2009/10 sezonu bir kenara bırakırsak oyuncu premier ligi gibi üst düzey bir ligde 30 maçın altına düşmemiş bir oyuncu ve ligi takip eden herkesin çabukluğu ve fizik gücü ile ilgili olumlu referans vereceği bir konumda. Sağda Gökhan Gönül ve solda Santos ile birlikte Volkan Demirel'i de içerisine koyacağımız arka 5'li artık milli takımlar seviyesinde oynayan üst düzey oyunculardan kurulu. Defansın göbeğindeki adamlardan biri Nijerya diğeri ise Uruguay milli takımı kaptanı ve yaşları itibariyle mevkilerinin en olgun çağlarını yaşıyorlar. Fenerbahçe orta sahanın ve önde oynayan oyuncularında defans kurgusuna yardım ettiği bir ortamada daha kompakt bir takım haline gelicek ve bu kadro alternatifleri ile birlikte ligi çok rahat bir şekilde şampiyon bitiricek konumda. Artık geriye Aykut Hoca'nın takıma yapıcağı katkılar ve gösterilecek sabır kalıyor.