29 Temmuz 2010 Perşembe

Young Boys 2 Fenerbahçe 2

Baştan sona dualar eşliğinde geçirdiğimiz bir maç. Goller var, savunma yok, Stoch ve Volkan müthiş, rakip Allahlık pozisyonları harcıyor. İlk maç sonucunda veda edebilirdik Avrupa'ya, o kadar kötü bir futbol. Lugona ve Gökhan Gönül'ün yokluğunda defans ne savunma yapabiliyor ne de sağ kanattan hücum. Üstelik futbolu unutan Önder'in önüne Kazım koyulmuş. Hem sağ kanat hem sol kanat otabana çevrildi. Hem Galatasaray hem Young Boys maçlarında rakiplerin bu kadar gol pozisyonuna girip gol atamamaları şansla falan açıklanamayacak kadar ilginç. Bütün bir liğin bu şekilde geçmeyeceği aşikar. Lugona ve Gökhan takıma dönücek savunma biraz daha toparlanacak ama bu savunmayı yanlızca defansın yaptığı mantığından hareketle ortaya atılabilecek bir olgu. Fenerbahçe'de bu olguyu paylaşan o kadar çok oyuncu varki kimse topun gerisine geçip defansa yardıma gelmeliyim diye düşünmüyor. Young Boys takımında topu alan herkes rahat bir şekilde sahayı geçip pozisyona girdi. 


Kazım'ın futboldan ekmek falan yiyeceği yok bunu her hareketi ile belli ediyor ve Selçuk'un ardından Kazım'ın oyundan salakça bir hareketle atılması çok ilginç. Bu oyunculara kendilerinin özel olduğu o kadar fazla hissettiriliyorki yetenekleri sınırlı olan Selçuk'la, yetenek zengini ama profesyonellik fakiri Kazım kendilerini bu takımın vazgeçilmezleri sanıyor. Kazım, Selçuk, Önder bu takımdan en kısa sürede uzaklaştırılmalılar. Orta alanda Emre'nin agresifliğinden dem vuruyoruz ama maçlarda tek başına yaptığı savunmayı gördükçe bunun az bile kaldığını düşünüyorum. Cristian yokları oynamayı devam ediyor. Maçın en sevindirici iki ismi Stoch ve Volkan. Stoch aldığı her topu olumlu kullanmasını bildi, güzel bir gol attı ve bu senenin en yararlı transferi olacağı ortada. Dünya kupasında yer alan bir oyuncunun o kadar yoğun maç trafiginden sonra bu kadar dinç olması gerçekten takdire şayan.Volkan'da dün akşam müthişti, çıkardığı öyle toplar varki gol olsa kimse çıkıpta bu golleri nasıl yedik diyemezdi kendise. 

Forvet transferinin ardından, savunmanın toparlanması ve Dia'nın sağ kanata monte edilmesi ve Gökhan'ın sağ beke dönüşü ile her iki kanatı iyi kullanan bir Fenerbahçe izleyeceğimizi umuyorum. Bununla birlikte Emre'nin yanında oynayacak futbolcu ne Selçuk ne de Cristian. Devid takımdan yollanıcaksa acil olarak bir orta alan ya da stoper transferi gerçekleştirilmeli. Sağ kanat alternafide acil olarak takıma monte edilmeli. İlhan, Bilica, Bekir üçlüsünden sahada yer alacak olan ikinci stoper beni hiçbir şekilde güven duygusuna itmiyor. Hele İlhan'ın maç öncesi sakatlanmasının ardından yaşanan defansta kim oynuyacak geyiği tam bir komedi. İlhan Eker ile Fenerbahçe bu turları geçip Avrupa'da başarılı olmayı düşünüyorsa ben şimdiden sağlık sigortamı yaptırayım. Genel olarak bu kadar sıkıntılı gözüken takımda tek umudumuz avantajlı bir skorla eve dönmüş olmamız .Savunma işi halledilmez ise ileriki maçlarda sindirilmesi zor sonuçlar ortaya çıkacaktır.

27 Temmuz 2010 Salı

Kaptana Veda

İlk formamı almak için sabırsızlanıyordum, çok uzun zamandır para biriktiriyordum, üstelik öyle devasa bir parayada ihtiyaç yoktu forma almak için ama küçük bir çoçugun harçlıklarını biriktirip onunla bir forma alabilmesi için yinede zamana ihtiyaç vardı. Artık okulda cola içmiyordum, cipstende uzak duruyordum en sonunda bayramda gelince el öpmeler faslı ile birlikte paralarıda arttırdık ve vakit gelmişti. Forma almak için en az 100 kez önünden geçip alamadan eve döndüğüm tezgahın önüne gelmiştim. Para vardı bana göre cebimde, herşey yolunda, kaptanın forması süper ambalajında beni bekliyordu .Elime alır almaz hemen ambalajı yırtıp sırtıma geçirecektim ve eve 7 numaralı forma ile dönücektim eve fakat yine sorun çıktı. Evdeki hesap çarşıya uymamıştı ve kaptanın forması benim sorduğum zaman diliminden bu yana yeniden zamlanmıştı. 

Filmlerde bazen olurya her yer kararır etraftaki herşey flulaşır yanlız siz kalırsınız geriye işte tam o durumdaydım. Uzun sürüdir parayaı biriktirmiştim ve artık herşey bitti derken kaptan benden birkez daha uzaklaşmıştı. Yine para biriktirmeye başlamalıydım ve forma hayallerimi birkez daha ertelemeliydim. Tam o sırada yanıma yaklaşıp çok mu istiyorsun bu formayı çok mu seviyorsun kaptanı diye sordu pazarcı. Şaşırmıştım böyle bir soru karşısında, mahalle maçlarında attığım her golden sonra onun hareketleri ile sevinen ve hayali seyircilere koşan birine bu soru sorulmamamlıydı. Evet, dedim çok seviyorum onu, kaptan o dedim, onun formasını almayı çok istiyorum elbette dedim. Tamam dedi, cebinde ne kadar paran varsa onu ver, forma senindir dedi. Etrafımda oluşan karanlık bir anda dağılmış, gökkuşağı etrafımı sarmış, pazarcı gözümde bir tanrı mertebesine erişmişti. Formayı aldıktan sonra pazarın ortasında okul elbiselerimi çıkardım ve formayı sırtıma geçirdim. Kaptanın forması sırtımdaydı artık, gollerden sonra beraber koşuyorduk tribünlere ve aynı şekilde seviniyorduk. Bütün dünya benim olmuştu sanki, o forma tozlandı, yıkandı, 10 sene benle gitmediği yer kalmadı ama hiç yırtılmadı, rengi hiç solmadı ve beni hiç yalnız bırakmadı ta ki kaptanın dün resmen ağzından duyduğum cümlelere kadar. Bitmişti, artık kaptan o formayı giymeyecekti, veda ediyordu herkese, futboldan kopmayacağım ve futbol oynamaya devam edeceğim dese de  artık o forma dolaba kalktı onun basın toplantısı ile beraber; o Madrid'i bende o formayı bıraktım. Kaptan futbol oynamaya, gollerini atmaya devam edicek  ama kaptan benim için  dün futbolu bıraktı, artık hafızamda hep o cümle kalıcak;' 'Raul attı 2 oldu, Real Madrid rahatlıyor.''

22 Temmuz 2010 Perşembe

Fenerbahçe 1 Galatasaray 0

İki takım arasında dostluk maçı pek iyi bir fikir değildi buna birde gurbetçilerin derbilerdeki olay çıkarma haklarından mahrum kaldıklarını düşünerek meşalelerle müdahil olması ortamı ilk dakikalarda başlayan sertlik ile birlikte tamamen ortadan kaldırdı. Maçın hemen başında başlayan sarı kart furyası Selçuk'un hakeme çelme takarak oyundan atılması ile zirve yaptı. Bunun ardından Fenerbahçe'nin muhteşem hücumunda Santos ile bulduğu gol ile 1-0 öne geçişini izledik. Bu dakikadan sonra maçta yakılan meşaleler nedeni ile durdu ve olay tamamen tatsız bir hal aldı. Ardından tekrar sahaya dönüş ve ilk yarının sonuna kadar zevksiz bir maç izledik. 

İkinci yarı Galatasaray'ın oyuncu değişiklikleri ile birlikte oyunu karşı kaleye yıkması ve pozisyona girmesi çok zor olmadı ancak öyle pozisyonlar kaçtıki gerçekten açıklamak çok zor.Arda maç sonu olan olayları bir tarafa koyarsak maç içinde en aktif,en ne oynadığını bilen ve gollere en fazla yaklaşan futbolcuydu.Galatasaray'da Arda'ya en fazla performans olarak yaklaşan oyuncu ise ikinci yarı oyuna giren Emre Çolak'tı.Lorik'in hazır olmadığı,kalede Ufuk'un formsuz olduğu,sol bekte Serkan Kurtuluş'un futbolu unuttuğu ortada.Acil bir forvet takviyesi ve Galatasaray'ı orta alanda Sarp,Ayhan,Özbek üçlüsünden kurtaracak iyi bir orta saha şart.Galatasaray'ın bu kadar pozisyona girmesine rağmen golü bulamaması önümüzdeki derbilerde de çok fazla değişen birşey olacağını göstermiyor.

Fenerbahçe ise 10 kişi kaldıktan sonra oyuncu ve sistem denemesi yerine daha çok alan savunması ve geride oyunu kabullenme çaılşması yaptı diyebiliriz. Santos ve Bekir haricinde biraz Stoch ve İlhan göze battı o kadar .İkinci yarı rakibe çok fazla pozisyon verildi ve ileride Gökhan tamamen etkisizdi. Lugano ve Gökhan Gönül'ün hızla takıma dönmeleri ve Issiar Dia'nın sağ kanata monte edilmesi şart. Ayrıca forvet transferi yaklaşan Şampiyonlar Ligi ön elemeleri öncesinde tamamlanmalı.Takım hala o uyuşuk futbolu oynuyor ve Galatasarayı yenip morallenmek dışında ortada somut birşey yok. Emre'nin orta alandaki eksikliği açıkça hissediliyor ve Fenerbahçe bu haliyle bir sistem takımı olmaktan ziyada bireysel performanslara bağlı bir görüntü çiziyor. Değişim kolay olmayacaktır ama arada bazı alanlarda kıpırdanmalar görmekte değişime olan inancı kuvvetlendirir. Son söz olarakta Avrupa'nın göbeğinde yaşayıpta hala oraya uyum sağlayamayan gurbetçilerimize. Kendilerinden birilerini gördüklerinde içlerindeki şark kafasıda hızla ortaya çıkıyor. Maç sonu sahaya girmeler, meşale yakmalar ve bunları sahaya atmalar, hala kalecenin gözüne lazer ışığı tutmalar bana pek umut vermiyor. Bu saatten sonra Almanya'da organizasyon alacağımızada pek ihtimal vermiyorum. 

16 Temmuz 2010 Cuma

Rakip Young Boys

Fenerbahçe'nin Şampiyonlar Ligi 3. ön eleme turunda karşılaşacağı rakip İsviçre'den Young Boys oldu. İlk maçı deplasmanda 27-28 Temmuz'da rövanşı ise 3-4Ağustos'ta Kadıköy'de oynayacak Fenerbahçe'nin ilk maçı deplasmanda oynaması ve diğer rakipler arasından Young Boys'u çekmesi bir avantaj. Bu turu geçicektir Fenerbahçe ancak bir sonraki turda rakipler daha ciddi ve seribaşı olma ihtimali çok zayıf Fenerbahçe'nin. Umarım bu tura kadar olan maçlarda takımın transfer çalışmalrı sonuçlanır ve daha iyi bir Fenerbahçe izleme şansına sahip oluruz.

12 Temmuz 2010 Pazartesi

Şampiyon İspanya

Final maçında herkes kendine göre bir tahmin yürüttü ve favorisini açıkladı en son ahtopot Paul'de tahminini ortaya koyunca maçın başlamasını beklemeye koyulduk. İspanya'nın orta alandaki pas üstünlüğünü bu maçtada uygulayıp uygulayamayacağı düşünülüyordu çünkü Almanya maçını izledikten sonra Hollanda'nın bu tuzağa düşmemek için hamle yapması gerekiyordu.Torres'in yedek oturup Pedro'nun yine sahada olduğu bir İspanya mevcut oyun planından da taviz vermedi.Hollanda zaman zaman pres ve topu ayağında tutarak İspanya'yı yavaşlattı.İlk yarı oyun o kadar kontrollü geçtiki her iki takımda pozisyona girmekte zorlandılar.İkinci yarı oyunun daha fazla kontrollü olacağını düşünürken olaylar tam tersi şekilde gelişti.Hollanda 2 kez Robben ile gole yaklaştı ama Casillas bunlarda gole izin vermedi.Bu dakikada gelecek bir gol Hollanda'yı kupaya uzanan taraf ve Robben'i kahraman yapacaktı.Holland'nın bu ikramları cömertçe geri çevirmesinin ardından bu sefer İspanya gole yaklaştı ama onlarda muvaffak olamadı. 


İkinci yarı ilk yarıdaki sertlik dozuda iyice yükseldi ve zaman zaman oyun hakem Howard Webb'in bile kontrolünden çıktı.İspanya'nın Xavi Alanso-Fabregas değişikliği orta alanda daha fazla hücumu düşünen bir İspanya yarattı.Bunun ardından Pedro-Navas değişikliği ile kanatlar daha fazla pozisyona girmeye başladı. Hollanda'nın yedek kulubesi İspanya kadar iyi değil ve değişiklikler onları maç içerisinde bir adım ileriye götüremedi. Her iki takımda yapılan bu değişikliklere rağmen 90 dakikada skoru değiştirmeyi başaramadılar. Uzatmalarda oyun yine ortada giderken orta alanda kaptırılan bir top İspanya'ya golü getirdi.Fabregas'ın akıl dolu pasında İniesta düzgün bir vuruşla İspanya'ya kupayı getirdi. İspanyollar böylece Avrupa Şampiyonasının ardından Dünya Şampiyonluğunuda kazanarak çifte sevinç yaşadılar.Altın jenerasyonlarının meyvelerini fazlasıyla topladılar ve bugün artık şampiyonluğun tadını çıkarma vakti. Hollanda ise uzun bir aradan sonra geldiği finalde kaybeden taraf oldu.İki kez önlerine gelen fırsatı harcamaları onlara pahalıya mal oldu.

8 Temmuz 2010 Perşembe

İspanya 1 Almanya 0

Almanya-İspanya eşleşmesi bize her bakımından güzel futbol vaad ediyordu. Almanya'nın turnuva boyuncaki güzel oyunu yanında son maçlarda toparlanan İspanya'nın pasa dayanan futbolu yarı final öncesi fazlası ile cezbediciydi. İspanya daha önceki maçlarda etkisiz kalan Torres'in yerine bu sezon çılgın atan Pedro'yu koyup,Villa'yıda merkez forvet noktasına kaydırdı. Bu düzen kanatlarda Almanya'nın geliştireceği ataklara karşı bir önlem içerirken Villa'nın eski yaratıcılığından uzak kalıp Almanya defansının içerisinde kaybolma sorununuda beraberinde getiriyordu. Nitekim Villa maçta pek etkili gözükmez ve her iki takımda ön plana çıkan oyunculara sıkı bir markaj uygulayınca kilidi açmak süpriz isimlere kaldı. Bu konularda uzmanlaşmış olan İspanyol defansı Puyol ile muhteşem bir kafa vuruşu sonucu maçın kazanan tarafı oldu. 

İspanya golü bulduktan sonra maç içerisinde uzunca bir süre yaptığı ve genleri kadar işlemiş olan paslaşalım taktiğini zaman zaman insanı çileden çıkarıcak kadar uzattı. Bu noktada Almanya'nın defansıda riske ederek ileriye çıkışlarında bir kez Villa'nın rakibini geçememesi diğerinde de Pedro'nun egoist bir yaklaşımla topu boş pozisyonda olan Torres'e aktarmaması sonucunda İspanya golü bulamadı. Bu pozisyonlarda gol bulunamamasına en çok sinirlenen isim Bosque olmuş olucak ki her iki oyuncuda kulubenin yolunu tutarken oyuna önce Torres ardından Silva dahil oldu. İspanya'da pas organizasyonu zaman zaman Avrupa Şampiyonası'nın bile üzerine çıktı ve bunu Almanya gibi bir takıma karşı yapmış olmaları daha anlamlı. Almanya golü yiyene kadar bu paslaşmayı etkili bölgeye gelmeden durdurmaya çalışmış ve bunda kısmen başarılıda olmuştu ama kornerden gelen topta Puyol gibi bir oyuncuyu boş bırakmalarının cezası çok ağır oldu. 


Almanya maça başlarken Müller'in yokluğunu Trochowski ile kapatmaya çalıştı ama bunda çok başarılı oldukları söylemek zor. Müller'in oyunu ileri taşıyan zaman zaman süpriz goller ve forvet hattını besleyen asistleri olmayınca Almanya ileride çok fazla tıkandı. Topu kazanmak için sarf ettikleri eforu aynı oranda topu muhafaza etmek için kullanmadıkları için İspanya presi karşısında çabuk teslim oldular. İkinci yarı bu sefer Toni Kross hamlesi ile Müller'in yokluğu açılmaya çalışıldı. Kross neredeyse golede yaklaştı ancak vuruşunu Casillas önleyince maç içerisindeki performansı duran topları kullanmaktan öte gidemedi. Almanya'yı bu noktaya getiren 4'lüden birinin olmaması ve Mesut'un ikinci yarının son 15 dakikası hariç sahada gözükmemesi, Podolski ve Klose'nin ise tamamen etkisiz kalması sonucu Almanya muhteşem oynadığı turnuvaya kötü bir şekilde veda etti.  


Şimdi bizleri İspanya-Hollanda finali ve Almanya-Uruguay 3.&4. maçı bekliyor. Finalden beklentimiz gol açısından İspanya-Almanya maçının bir benzerinin olmaması. İspanya biraz daha ağır basıyor gibi finalde takım halinde, Hollanda'nın ise en etkisiz yeri her maç olduğu gibi yine forvet hattı. Pazar gelsin futbola doyalım.

7 Temmuz 2010 Çarşamba

Hollanda 3 Uruguay 2

Uruguay yarı finallere gelirken çok mücadele etti ve sahada savaşarak turları geçmesini bildi hatta son maçları turnuvanın en heyacanlı son dakikalarının yaşanmasına hatta hayal kırıklıkları ile dolu bir futbolcu portresine bile sahne oldu. Uruguay bu turu geçti ama geride Lugano ve Suarez'i bırakarak Hollanda karşısında çıktılar. Bu noktada zorlancakları belliydi özellikle Suarez'in varlığı Forlan'ı daha fazla rahatlatıyordu serbestlik açısından sahada ve onun olmayışı Forlan'ın maça önemli bir bölümünde sıkışmasına neden oldu .Hoş Forlan yinede müthiş bir ''jabulani dönüşü'' ile topu ağlarla buluşturup; Van Bronckhorst'un Monaco ve Hagi'ye selam ettiği o muhteşem vuruşla öne geçen Hollanda'yı da sarstı ama ikinci yarı işler iyi giderken ofsayt kokan bir golle sallanan Uruguay ardından Robben'in gerçek bir forvet vuruşu olarak nitelendirebileceğimiz direkt dibine çıkarılması çok zor kafa vuruşu ile havluyu attı, hatta Forlan'ın sahada çıkması ile ekran başındaki Uruguaylılarda havluyu attı. Son dakikalarda gelen gol ve yaşanan heyecan fırtınası bunu değiştirmez. 


Hollanda'nın turnuva boyunca üzerinde en çok konuşulan takım savunmasındaki direnci arttırıp artık sürekli hücumu düşünen  anlayıştan vazgeçmesi 1-0 öne geçtikten sonra daha fazla gözlendi. Bu noktada belli bir bölüm uyumaya bile başlayan Holllanda'yı ikinci yarı aynı Brezilya maçındaki gibi uyanmış ve saldırgan gördük ve çok kısa bir aralıkla gelen 2 gol Hollanda'yı finale taşıdı. Orta sahalarındaki müthiş uyum ve gole yatkınlık onları turnuvada finale kadar taşımış olsada finalde özellikle bu bölgelerinde diğer eşleşmeden gelecek takım kim olursa olsun sıkıntı yaşayacaklardır. Forvet hattında Van Persie tercihi ve onun takım içerisinde en sırıtan oyuncu olması finalde başlarını ağrıtacak en önemli nokta. Zaman zaman defansın maçtan kopması Brezilya maçında ilk gole Uruguay maçında ise 2. gole sebep oldu. Finalde bu hatalarını tekrarladıklarında hesap daha kabarık olabilir .Hollanda karşıdaki rakip kim olursa olsun daha az yıpranmış olarak sahada yer alıcak finalde ve bu onların avantajı şu dakikada ama turnuvaya renk ve güzel futbolu hediye edip Güney Amerika'yı yarı finale kadar başarılı bir şekilde temsil eden Oscar Tabarez ve öğrencilerinede bir selam çakalım ve güzel futbolu bugün oynanacak Almanya-İspanya ve ardından oluşacak eşleşmede finalde de görelim.

3 Temmuz 2010 Cumartesi

Almanya 4 Arjantin 0

Maçlara dair tahminlerim her maç sonucunda tam tersi şekilde gerçekleşiyor. Bu maçta favorim Almanya idi fakat maçın bu kadar farklı bir skorla biteceğini hiç düşünmemiştim. Maçın hemen başında golü bulunca Almanya karşısında işiniz her zamankinden daha zordur. Turnuvanın en önemli futbolcularından biri olan Müller attığı golle yine takımın morallenmesini ve öne çıkmak zorunda kalan Arjantin defansının defolarının ortaya çıkmasına neden oldu. İlk yarıda oyunu dengede tutan Almanlar ikinci yarı Arjantin'in saldırmak zorunda olmasından da yararlanarak golleri peşi sıra sıralayarak maçı 4-0 gibi farklı bir skorda bitirmeyi başardılar. 

Müller, Mesut, Klose ve Podolski ilen oluşan hücum hattı birbiri ardına geliştirdiği ataklarla Arjantin'in ipini rahatça çekti. Maradona maçın kalan bölümünde maçı çevirmek adına çok fazla hamlede bulunamadı gerçi değişiklikler geldiğinde maç kopmuştu zaten, ikinci yarı Messi'ye herkes umut bağlamıştı ancak bu sefer beklenti gerçekleşmedi. Messi genel olarak Arjantin kadrosunun çok üzerinde ama Messi'yi zirveye taşıyan Barcelona siteminin hiçbir belirtisi bu takımda yok ve biraz ciddi turlar başladığında Messi'de gerekli topları alamadığı ve ileride top tutulamadığı için maç içinde pasif kalıyor. Arjantinliler topu Messi'ye verip onun herkesi çalımlayıp golü atmasını bekliyorlar; Messi'de bu yetenek var ancak her tur bu şekilde geçilemez ve Messi her rakibi karşı bu kadar rahat oyun ortaya koyamaz. Daha önceki maçlarda asistleri ile takım arkadaşlarını etkileyen Messi bu maçta ne asist ne de gol atamadı ama Messi'nin mevcut yeteneklerinin ağır bir şekilde eleştirilmeside acımasızlık .Nitekim Arjantin Maradona ve Messi'ye rağmen turnuvaya veda etti. 

Almanya şu anda iki büyük takımı (İngiltere ve Arjantin) yenerek hem gücünü göstermiş hem de diğer tüm yarı final ekiplerine oranla daha güçlü bir şekilde buraya gelmiş bulunuyor. Almanya'yı mevcut durumlarda turu geçerse İspanya zorlayabilir ama şu futbollarıyla ben bu noktada onları favori gösteririm. Müller'in sarı kart cezalısı olması Almanya'nın tek sıkıntısı olarak duruyor yarı finallerde ama bunuda aşacak kadro yapıları var. Eskiden herkes Almanları eleştirir Hollanda, Brezilya, Arjantin gibi takımları göze hoş gelen futbolları nedeniyle tutardı ama bu turnuva ile herşey tersine dönmüş duruyor.

Beyler Sakin

Turnuvanın tartışılmaz en zevkli ve heycanlı maçıydı.Futbol açısından uzaktan atılan 2 gol haricinde pek bir numara göremedik ama maçın 120. dakikası ile birlikte dananın kuyruğu koptu. 120. dakikada penaltıyı kaçıran Gana daha sonra geçilen penaltı atışlarında da felaket bir performans sergileyince turu Uruguay atladı. Suarez'in son dakikada topa elle dokunması olayı bambaşka bir boyuta getirdi. Kırmızı kartı gördü ama şansta ona güldü ve takımı penaltılarda turu atlayan taraf oldu. Turu geçmesine rağmen Lugano ve Suarez'i kaybeden Uruguay'ın bu saatten sonra daha fazla zorlanacağını söylemek zor değil ama zaten şu an yarı finaldeler ve turnuva öncesi bu payeyi onlara önerseler havada kaparlardı. Gana ise son anına kadar getirdiği maçı çok talihsiz ve dramatik bir şekilde kaybetti. Son dakikada onların yerinde olmak istemezdim ancak futbolun sevilen tarafıda bu ne zaman neyin olacağının tahmin edilememesi ve bir tarafın deliler gibi sevinirken diğer tarafın kahrolması. Brezilya-Gana gitti; Uruguay-Hollanda yola devam ediyor.

2 Temmuz 2010 Cuma

Brezilya 1 Hollanda 2

Kadroları hiç bilmeden biri bize kış ortasında dünya kupasında çeyrek finalde Brezilya-Hollanda eşleşmesi var nasıl bir maç olur sence dese muhtemelen ona cevabımız bol gollü, estetik açıdan sonuna kadar doyun sağlayacağımız, yüksek kalitede bir futbol olurdu .Ancak her iki takımda artık o muhteşem futbollarını terk edip defansif anlamda daha dikkatli oldukları bir futbol düzenine geçtiler. Dunga sonrası Brezilya'dan zaten böyle bir hamle bekleniyordu ama geleneksel olarak hep göze hoş gelen hücum futbolunu benimsemiş Hollanda'nın da buna ayak uydurması gruplarda ilginç bir Hollanda izlememize neden olmuştu. Maça bu beklentiler içerisinde başlamıştık ki Hollanda defansı uykudan henüz kalkamamıştı.İlk pozisyonda ofsayta yakalanan Brezilya ikinci seferde golü Robinho ile buldu. Bu dakikadan ilk yarının sonuna kadar Hollanda'yı Robben'in kanatından atak yapmaya çalışırken gördük. Brezilya'nın organize bir şekilde yardım getirdiği sol kanatta Robben rakibini geçemediği gibi ilk yarı boyunca Hollanda başka şekilde hücuma çıkmayıda hiç akıl edemedi.


İkinci yarı ise bunun tam aksi yönde bir Hollanda izledik. Beraberlik golünüde erken bulunca işler onlar açısından daha iyi gitti. Yalnızca Robben ile değil Kuyt ve Sneijder ile atak geliştirmeye başladılar ve hucum organizasyonları çeşitlenince Brezilya karşısındaki mahkum oyundan da kurtuldular. Akıllı ve çalışıldığı her halinden belli olan bir kornerde Kuyt'ın kafayla ön direkte aşırdığı topa arka direkte Sneijder kafayı vurdu ve bu dakikadan Hollanda'nın yükselişini Brezilya ve Dunga'nın çöküşünü izledik. İlk golde topu ağlara gönderen ve oyun içerisinde sinirlerini kaybettiğine dair sinyalleri daha önceki Portekiz maçında da sergileyen Felipe Melo aptalca bir hareketle oyun dışında kalınca Brezilya artık maçı çevirme ümidinide kaybetti. Melo'nun bu hareketinden sonra Dunga'da saçma sapan bir değişiklik ile Fabiano'yu oyundan alıp Nilmar'ı oyuna soktu ki bu Hollanda'yı atılan 2. golden daha çok rahatlatacak bir hamleydi.İleride sağlam basan ve alan savunmasını iyi uygulayan Hollanda ikinci gol şansını tanımadı ve kupada ilk yarı finalist oldu. Sneijder'in oyuna katkısı Kuyt ile mükemmeldi ama Hollanda kupayı almak istiyorsa forvet Van Persie olmamalı.Maç boyunca etkisizliğini çok güzel noktalardaki iki frikiğide dışarı atarak iyice pekiştirdi. Ayrıca defans hattında maçın hemen başında bu kadar boşluk bırakmalarıda tehlikeli.Her maç bir Melo sahada olmayabilir.