29 Haziran 2011 Çarşamba

Twitter ve Fenerbahçe

Twitter'ın dünya genelinde ve ülkemizde yaygınlaşmasını uzun uzadıya anlatmaya gerek yok sanırım. Kıyısından köşesinden internete bulaşmış herkesin resmi facebook ve twitter adresleri üzerinden takipçilerini sürekli bilgilendirmeye çalıştıklarını görüyoruz. Birçok kulüp bu konuyu erkenden fark edip bu mecralarda yer aldılar ve buradaki resmi adreslerini kulüplerin resmi siteleri aracılığıyla da duyurdular. Fenerbahçe'de henüz böyle bir adım gözlemleyemiyoruz. Böyle bir adres alındıysada duyuru yapılmadığı için bilemiyoruz. Resmi sitemizde de iletişim bölümünde böyle bir bilgilendirme yok. Kurumsal yapılaşma ve taraftar sayısı ile kuru kuruya övünmenin bir anlamı yok. Milyonlarca taraftarı olan ve Avrupa'da ki birçok kulübün toplamından daha fazla taraftara sahip olan Fenerbahçe'nin hem internet sitesinin hali hem de bu tip sosyal paylaşım alanlarındaki eksikliği büyük kulüp imajına yakışmıyor. Dezenformasyonun adeta kaynağı olan spor medyamıza karşı böylesine güçlü iletişim araçları kullanarak taraftara direkt olarak ulaşmak sanırım akıllarından geçmiyor. 

Transfer söylentilerini yalanlamakla geçirdikleri zamanın çok azı bir süreye böylesine bir adım atabilecekken hala bir adım atmamalarıda enteresan. Hadi Aziz Yıldırım bunlardan haberdar değildir ya da fazla umursamıyordur ama Ali Koç gibi bir yöneticinin bunu fark etmemesi ve bu eksikliğin giredilmesine yönelik bir adım atmaması enteresan .İnsanlar twitter ve facebookta resmi site diye olmuyacak yalan dolan haberleri paylaşan ve Fenerbahçe adını kullanarak prim yapmaya çalışan insanların sahte hesaplarını takip ediyor. Logosu bile sarı-lacivert olan bu icadı kullanmak bu kadar  zor olmamalı.

Not: Resmi siteden 11 Ağustos  2011 tarihinde yapılan açıklama ile resmi twitter ve facebook adresleri ilan edildi. Kulüp ile ilgili gelişmeleri ilk ağızdan bu adreslerden takip edebilirsiniz.

17 Haziran 2011 Cuma

Herkes Gitsin Sen Kal

Sezon sonu en büyük korkularımdan biri Semih Şentürk'ün sözleşme yenilememesi ve başka bir takıma transferi idi. Hatta İspanya kaynaklı birçok haberde konu oldu ismi, sözleşme imzalanmayınca bu haberler daha da fazlalaştı. Bu taraftarın işte bizim çoçuğumuz diye sarılabileceği oyuncu sayısı zaten az bir de Semih ayrılsa idi daha da azalırdı. Hem Fenerbahçe'de hem milli takımda değeri en az bilinen hakkı en az tesim edilen isimdir Semih Şentürk. Laf yapmaz, medyaya ağlamaz, kulübü satmaz, hocaya kırılmaz oynamayınca. Böylesine güzel bir adamın değerini biliyor muyuz, tek kelime ile hayır. Ne gerektiği gibi destek oluyoruz ne hakkını teslim ediyoruz. Üstelik Semih'in kaptanlık döneminde yaşanan  sözleşme sorunu  ve fedarasyona kadar uzanan süreçte yaşananlar ile iyice küstürdük kendisini. Aykut Kocaman'ın gelişiyle ona olan güveninin bir göstergesi olarak bu davadan da vazgeçti ama bu güzel adam artık kaptanlık pazubandını takmaktan imtina eder hale geldi. Milli takımın ve Fenerbahçe'nin ihtiyacı olduğu her zaman gözler kenara çevrildiğinde ısınmasını tamamlamış ve oyuna girmeye hazır bir halde 4. hakemin yanında yerini almış olurdu. Çevirdiğimiz maçların bir çoğunda yine onun son dakika gollerinin ve asistlerinin imzası vardır. Değerini bilmiyoruz ama o 3 yıl daha Fenerbahçe'de olacağını duyurdu. Bundan sonra yine yedek kalacak ve yine hakkı teslim edilmeyecek çoğu kere ama çubuklunun en çok hakkını veren adamlardan biri olarak, kafayı yedek kulübesine çevirdiğimizde hep orda olacak. Kaptanlık yeniden kendisine teslim edilmeli ve en sonunda bu forma altında en güzel jübilelerden biri ona yapılmalı.''Genç Semih!'' bunu fazlasıyla hak ediyor.

14 Haziran 2011 Salı

Türkiye Futbol Fedarasyonu Seçimleri

Türkiye Futbol Fedarasyonu 29 Haziran 2011'de olağan genel kurulunu yapıcak ve Mahmut Özgener'in yeniden aday olmuyacağını açıklaması ile tartışmalar yeniden alevlendi. Mehmet Ali Aydınlar ve Göksel Gümüşdağ adaylıklarını açıkladılar. Mehmet Atalay'ın adaylığını açıklaması da bekleniyor. Türkiye'de futbolda sürüp giden mevcut bir hoşnutsuzluk halinin vücut bulmuş şeklidir TFF. Kimseye yaranamaz, hep şampiyonu kollamakla suçlanır ve başarısızlıklarını örtmek için basın karşısına geçen yöneticilerin hakemlerin ardından taraftar önüne attıkları ikinci yem de her zaman fedarasyon olur. Mevcut yönetimin zaman zaman hataları olmakla birlikte bilinçli bir infaz kurumu olduğunu düşünmedim ve Mahmut Özgener'in görevine devam etmesini bekledim. Başkan küfürlerden ve suçlamalardan bunaldığını söyleyerek adaylığını koymadı ve sezonun kapalı olduğu bu dönemde futbol piyasasının 1 numaralı gündemi seçimler.

Medyada tartışılan acayip durumlar var. Trabzonspor, Beşiktaş ve Galatasaray'ın ortak hareket ederek Fenerbahçe'nin fedarasyon üzerindeki etkisini kırmaya çalıştığını ve Göksel Gümüşdağ'ı destekleyeceklerini söylüyorlar. Aynı Gümüşdağ için Aziz Yıldırm'ın kulüpler birliğinde yardımcısı olduğunu ve Fenerbahçe'nin sözünden çıkmayacağını, bu yüzden aynı kulüpler tarafından istenmediğini içeren haberlerde var. Göksel Gümüşdağ'ın olayında kafayı kaldırdığımızda yine Fenerbahçe üzerinden şekillenen bir Mehmet Ali Aydınlar tartışması var. Burada dönen hikaye ise Aziz Yıldırım'ın, Mehmet Ali Aydınlar'ı desteklemeyeceği çünkü kulüp içerisinde başkanlık için kendisine rakip gördüğü ve güçlenmesini istemediği iddaları var. Tam tersi olarak Mehmet Ali Aydınlar'a destek vermek istediği ancak zaten bilinçli bir şekilde gündemde tutulan Fenerasyon iddalarının gelecek sezon için takımı olumsuz etkileyeceğini düşündüğünden çekimser kaldığı yorumlarıda var. Fenerbahçe bu iddaları yalanlayan bir açıklamayı sitesinden açıkladı. Ortalık iddaa, duyum ve yorumdan geçilmez oldu. 


Tüm bu kargaşanın arasında gözden kaçan bir durumda herkesin gözünü Ankara'ya çevirmiş olması. Ankara'da dayın var mı noktasında her adayın eli güçlü ve herkes Ankara'ya daha yakın olduğunu ve desteğini de aldığını söylüyor. Özerk bir fedarasyon olan ve Fifa'nın tüm dünyada siyasetçileri uzak tutmak için çaba harcadığı ve gerektiğinde ülke milli takımlarını organizasyonlardan ihraç ettiği bir ortamda  bizde alenen herkesin Ankara'ya dönmüş olmasıda çok ilginç. Fifa rüşvet skandalları ve seçimlerin ardından gelen imaj düzeltme çabaları ile meşgul olabilir ancak nihayetinde siyaset ile bu kadar içli dışlı bir oluşum uzun vadede bizim aleyhimize. Seçime kadar ne olacağını izleyip görücez ancak kesin olan şu ki fedarasyon üzerindeki tartışmalara bizde hiç bitmez.

4 Haziran 2011 Cumartesi

Belçika 1 Türkiye 1

Milli takım sanki çok iyi becerebiliyormuş gibi tüm hazırlık sürecini beraberlik bize yeter,1 puan iyi havası ile geçirdi. Kadro yapısıda bu söyleme uydurulunca ortaya son zamanlarda izlediğimiz en kötü milli takım performanslarından biri çıktı. Hiddink'in tercihlerini artık kanıksamış durumda bir taraftar kitlemiz var. Çağlar ile birlikte Colin Kazım'ın sahada neden olduğuna dair benim net ve mantıklı bir fikrim yok. Oyun planımızım neredeyse 6 kişilik bir savunma hattı ve öndeki oyuncuların yaratıcılığına bırakıldığını ise açıkça söyleyelim. Maça bu tutukluk ve defansif anlayış ile başlayınca seyirci desteği ile birlikte kalemizde pozisyonlar görmeye başladık. Defansta Volkan'ın verdiği pasa sol ayağı ile vuramayan ve ıskalayan bir sol bekin varlığı eklenince ortalan top Belçika forveti tarafından ilk pozisyonun ardından tanınan ikinci şut şansı ile ağlarımıza girdi. Dakika 5 olmadan maça dair kurgulanan tüm bu defansif oyun aslında bu golle bitmişti. Bizim defans yapabileceğimiz olan inancımız ve bunu yapabilmemiz toplam 5 dakikayı geçmez. Yenilen golün ardından klasikleşen dağılma halimiz ortaya çıkınca önce Volkan bir topta boşa çıktı, ardından yakalanan başka bir konner vuruşunda top Selçuk Şahin tarafından son anda engellendi. Bu top gol ile sonuçlansa dakikalar 20'yi göstermeden bu maça dair tüm ümitlerimiz bitmiş olacaktı.

Biraz dağılan karamsarlık havasının ardından yapılan 2 dakikalık bir pas organizasyonu neticesinde golü hemen bulduk. Bizim yapabileceğimiz oyun bu, topa sahip olmak, ısrarla pas yapmak ve karşı kale önünde etkili olmak. Bunun haricindeki hiçbir oyun bize uygun değil, defansif anlayış ise neredeyse genlerimizde olmayan bir beceri. Golü bulduktan sonra yeniden ilk plana dönüldü, beraberlik iyi sonuç. Başladılar topu ileriye uzun oynamaya. Kazım, Belçika defansı arasında eriyip bitmiş durumda yerden yere vuruluyor ama biz ısrarla aynı kurgu ile yükleniyoruz. Semih Şentürk ve Cenk Tosun yerine aday kadroda bile olmaması gereken Kazım''ın fizik gücünden!! yararlanmayı düşünüyoruz. Düşünmeye ve hayal kurmaya devam edin. İkinci yarı ise karşı kale etkinliğimiz neredeyse yok .Rakip oyuncu değişiklikleri ile oyunu değiştirmeye gol bulmaya çalışıyor biz sadece kendi sahamıza yaslanmak ile meşgulüz. Volkan'ın kurtardığı şutlar, rakibin kaçırdığı goller akıllanmamızı sağlamıyor. Orta saha direncimiz yerlerde, rakibi kovalayamıyoruz bile ama değişiklik falan yok. Derken bir pozisyon ve Belçika penaltı kazandı. Kötü bir vuruşla penaltı kaçınca aklımız başımıza geldi. Önce orta alan için Mehmet Topal ardından forvet için Semih Şentürk nihayet sahaya girdi. Arda sakatlanınca Mehmet Ekici oyuna dahil oldu ve 5 dakika içerisinde sakladığı top ve yaptığı paslaşmaları gören bir hoca kendinden utanmalı. Böylelikle maçı tamamladık ve 1 puanı alıp evimize döndük. Benim kadro seçimi ve ilk 11 ile başlayan hayal kırıklığım, ardından sergilenen oyunu görünce daha da arttı. Milli takımın ikinciliği ya da play-off eşleşmesi neticesinde Euro 2012'ye gideceğinedair umutlarım çok az. Hocanın gitsem mi kalsam mı geyiğinden başlayarak kadro seçimleri ve oyun anlayışına kadar milli takım kulüplerimizden daha kötü bir durumda.