29 Mayıs 2011 Pazar

Şampiyon Barcelona

Barcelona'nın finalde olması beklenen bir durumdu ve karşılarında yine finallerin gediklilerinden Manchester vardı. Beklenmeyen durum Manchester'ın ilk 10 dakikadaki müthiş baskısıydı.Barcelona bir ara şaka değil pas yapamayıp topu dışarıya atmak zorunda bile kaldı ama bu baskıyı 90 dakika uygulayabilmek neredeyse imkansız olunca orta saha sazı eline aldı ve karşı kale önünde etkinlikler artmaya başladı. Puyol yerine Mascherano'yu geri dörtlüye yerleştiren Guardiola, sol bektede yeni ameliyatlı Abidal'a formayı vermekten çekinmedi ki gece sonunda Alves'in dil darbelerinden kurtulan kupayı havaya kaptanlık pazubandı ile kaldıran da oydu.
Barcelona topla oynamaya başladıktan sonra karşı kale önünde etkinliğini arttırdı ve golün habercisi pozisyonların ardından artık klasik bir Barca hücumu haline gelen Pedro'yu arkaya kaçıralım pası ile top ağlara son maçını oynayan Van Der Sar diğer köşeye gidince skor 1-o oldu. Tam Manu'nun işi zor derken bu sefer etkili bir hücumda birazda ofsayt kokusu ile birlikte Gigs'in verdiği pası Rooney güzel bir vuruşla ağlara gönderince kartlar yeniden dağıtılmış oldu. İlk yarının sonlarında Messi ile bir pozisyonu kaçıran Barca soyunma odasına beraberlik ile gitmek zorunda kaldı. İkinci yarı öncesinde Barca'nın topla daha fazla oynama isteği her zamanki gibi istatisliklere yansıyordu.
İkinci yarı yine paslarla ördük ana yurdu dört baştan ilkesine sadık kalan Barselona'da ipler bu sefer Messi'nin eline geçti. Ardından Manchester defansının geldiği hali Vidic ve Ferdinand'ın yediği çalımları gören bir Manu'lu eminim bira stoklarını tüketmiştir. Messi çok sıkılmış olucakki önce plase denediğişut kurtarılınca ardından güzel bie şutla köşeyi görerek skoru 2-1'e getirdi ve takımı rahatlattı. Hemen ardından ben buraya kupalar kaldırmaya geldim diyen Villa güzel bir vuruşla fişi çekti ve skor 3-1'e geldiki bu golden 1 dakika önce oyuna Nani'yi dahil ederek müdahale eden Sir, bu golden sonra maçı koltuğundan izledi.
Manchester'ın son hamleleride fayda sağlamayınca maç 3-1 Barcelona lehine bitti ve kupa canavarı olan bu adamlar müzelerine yeni bir kupa daha ekledi ve Avrupa'nın zirvesine yeniden oturdu. Bir bütün haline kusursuz işleyen bir düzen, egolarından arınmış oyuncular topluluğu ve başlarındaki güzel insanla açıkçası burda olmayı fzlasıyla hak ediyorlar. Maç sonu sevinçleri bile bir başka olan bu takımın başarısı uzun yıllar devam edicekmiş gibi duruyor.Messi bu takımda kaldığı sürece kupanın bir ucunu hep Barcelona tutucak.

27 Mayıs 2011 Cuma

Orhan Şam

Fenerbahçe'de daha önceki sezonlarda görmediğimiz bir transfer planlaması yaşanıyor ki bundan herkes memnundur sanıyorum. Emenike'nin ardından bu sefer Gençlerirliği'nin başarılı oyuncusu ve kaptanı Orhan Şam ile sözleşme imzaladık. Mustafa Pektemek ile beraber alınıcakları konuşulurken Pektemek Beşiktaş'a doğru yol aldı, bizde Orhan'ı 3.5 milyon euroya bitirdik. Sağ kanatta Gökhan Gönül'ün arkasının sağlam bir şekilde yedeklendiğini söyleyebiliriz. Orhan gerektiğinde stoper olarak oynayabildiği için hocanın defans hattında elinin kuvvetlendiğinide söyleyelim. Bekir'in artık daha fazla stoper olarak düşünüldüğü ve Bilica ile İlhan'ın yolcu olduğunu düşünebiliriz. İlk yarıda görev aldığı maçlarda bizi umutlandıran ama daha sonra izleme fırsatı bulamadığımız Okan Alkan ise muhtelemelen yeni sezonda kiralanıcak. Hocanın yeni sezonda Gökhan'ı sağ önde kullanıp Mehmet'i orta alana kaydırma olasığıda mevcut. Gökhan Gönül, eski takım arkadaşıyla yeniden birlikte oynama fırsatını yakaladı.

Orhan gerek mücadele gücü gerekse takım için yaratacağı opsiyonlarla faydalı bir transfer olarak Fenerbahçe'nin başarılarında pay sahibi olucak. 124 maçlık birinci lig tecrübesi var ve zaman zaman karşı kale önünde de etkili oluyor .Kesinleşmemekle birlikte Serdar Kesimal transferinden bahsediliyor ve bence sol beke yapılacak bir yerli transferle geriye yanlızca orta saha oyuncusu kalır ki, bu şampiyon olarak kapatılan bir sezonun ardından kadronun daha da kuvvetlenmesi demektir. Sezon öncesi böylesine akıllı bir transfer politikası izleyen Aykut Hocayı ayrıca tebrik etmek lazım. Avrupa, lig ve kupa üçgeninde kadro derinliğinin avantajı fazlasıyla hissedilecektir.

26 Mayıs 2011 Perşembe

Emmanuel Emenike

Emenike dün akşam saatlerinde Fenerbahçe'ye 4 yıllığına imza attı. 9 milyon euro, ya da 7 artı 4 yıl içerisinde transfer olursa 2 milyon daha Karabük'e ödenecek şeklinde değişik haberler mevcut. Transferinin yüksek bir rakama gerçekleşmesi üzerine internette yapılan muhabbette performans odaklı olmaktan çıktı. Burada Fenerbahçeliler'i ilgilendiren konu hocanın isteği. Yönetime sezon sonu sunulan listede üst sıralarda yer alan bir oyuncuyu nihayetinde yönetimde almış bulunuyor. Oyuncuların bonservis bedelleri hep tartışılmıştır ve bundan sonrada tartışılmaya devam edicektir. Rakamı bende yüksek bulduğumu belirtmekle birlikte Türkiye piyasasının acımasızlığınıda göz ardı etmemek gerekiyor. Fenerbahçe'nin Aykut Kocaman ile birlikte oyun yapısı ve transfer hamleleri kırılgan yapılı oyunculardan, hızlı, çabuk, güçlü ve teknik oyunculara doğru evrildiğini görmek için alim olmaya gerek yok. Kezman ve Guiza örneklerinde yaşadığımız çabuk yıkılan ve kuvvetsiz golcüler yerine Niang ve Emenike gibi güçlü ve atletik isimlerin tercih edilmesi taraftar açısından tercih edilen bir durum.

Emenike'nin artılarına geçicek olursak oyuncu 2 yıldır Türkiye'de yaşıyor ve adaptayon süreci gibi bir sorunu yok. Karabükspor gibi topla oynama süresi ve karşı kale etkinliği Fenerbahçe ile kıyaslanmayacak bir takımda iyi gol oranları yakalamış ki sezonun belli bir bölümünüde sakat geçirdiği göz ardı edilmemeli. Oyuncunun Fenerbahçe ile birlikte gol sayılarını arttıracağını ve milli takım ve şampiyonlar ligi ilede piyasasını genişleteceği ortada. Yaşı ve başarıya aç hali düşünüldüğünde önümüzdeki sezon için katkı vereceği açık ve Fenerbahçe iyi geçirceği bir Avrupa serüvenin ardından kendisini 1 yıl içerisinde dahi satabilir. Forvete erken takviye olduğuna göre kulüp Semih ve Guiza konularında eksilme yaşayacağını düşünüyor. Orta alana yapılacak üst düzey bir orta saha ve defansta Yobo'nun bonservisinin alınması yanında ilk11 oynuyacak kalitede bir yerli stoper ile takımın ana gövdesi daha sağlıklı bir hale getirilebilir. O paraya öküz alırız geyiğine karşı verilecek cevapta belli aslında. ''Adam öküz gibi güçlü hafız''. Eksileri ve artıları ile Fenerbahçemize hayırlı olsun.

25 Mayıs 2011 Çarşamba

STSL 2010-2011 Ödülleri

Sezonun En İyi Takımı: Fenerbahçe 
Sezonun En Değerli Oyuncusu: Alex De Souza 
Sezonun En İyi Hocası: Aykut Kocaman,Şenol Güneş 
Sezonun En İyi Çıkış Yapan Oyuncusu: Burak Yılmaz,Olcan Adın 
Sezonun En İyi Kalecisi: Volkan Demirel,Onur Kıvrak,Zydrunas Karcemarskas 
Sezonun En İyi Sol Beki: Santos,Özgür Çek 
Sezonun En İyi Stoperi: Lugano 
Sezonun En İyi Sağ Beki: Gökhan Gönül
Sezonun En İyi Orta Saha Oyuncusu: Selçuk İnan
Sezonun En İyi Forveti: Alex De Souza
Sezonun En Beklenmeyen Performansı: Karabükspor 
Geldikleri Gibi Gidenler Özel Ödülü: Konyaspor,Bucaspor 
İkinci Yarı En Faydalı Transfer Ödülü: Cenk Tosun
Evim Evim Güzel Evim Ödülü: Fenerbahçe 
Romanya Tanıtım Grubu Ödülü: Hagi 
Gereksiz Açıklama Enstitüsü Ödülü: Sadri Şener
The Return Of  The King Ödülü: Fenerbahçe 
Nöbetçi Golcü Ödülü: Semih Şentürk 
Lig Bitsede Gitsek Ödülü: Galatasaray 
Gerekirse Hepsini Düşürürüm Ödülü: Yılmaz Vural
60'lar Nostalji Kuşağı Ödülü: Schuster
Kaleyi Zor Buluyorum Ödülü: Umut Bulut 

 Not: Bazı ödüllerde tek kişiye vermenin haksızlık olduğunu düşündüğüm için iki hatta üç kişiye yer  verdim.

24 Mayıs 2011 Salı

Bu Bir Save&Load Şampiyonluğu Değildir

Manager hastalarının en bilindik yaklaşımıdır acayip şampiyonlukları gösteren arkadaşına''Save&load yapmışsın oğlum böyle performans olur mu'' diye. Gerçekten Fenerbahçe'nin ligin ikinci yarısında gösterdiği müthiş performansı bilgisayar oyununda gösterseniz bile inanmayanlar olucaktır. Bir takım hiç mi yenilmez, sakatlık hiç mi olmaz, formsuz bir hafta geçirilmez mi?  Tüm bunlar olmadı rakibi puan kaybederken Fenerbahçe hep kazandı, ne 9 puanlık fark kaldı ne sezonun ilk yarısındaki o silik futbol. Bu masalımsı şampiyonluk gelirken neler yaşandı onuda irdelemakte fayda var. Takım geç gelen transferlerle sezona başladı, önce Young Boys'a ardından Paok'a elenerek Avrupa defterini erkenden kapattı. Lige asılır dedik o da olmadı  deplasmanlar kabusa döndü ve en sonunda Yeni Malatyaspor ile oynanan maçta takım dibe vurdu. Yeniden yükselmek için bazen dibe vurmanız, olmuyacak tokatlar yemeniz ve en nihayetinde gidişatı sorgulamanız gerekiyor. Fenerbahçe'nin şampiyonluk yürüyüşü Malatya'da başladı aslında çünkü yaşanabilecek en kötü skorlar yaşanmıştı ve herkes kendine bundan kötüsü ne olabilirki diye sormaya başlamıştı. Tüm sezon içerisinde takım ve Aykut Kocaman hakkındaki en olumsuz yazımı bu maçtan sonra yazmıştım. 


İkinci yarı öncesinde 14 Ocak 2011 akşamı yediğimiz bu tokattan sonra benim takım hakkındaki beklentim ligde ilk 3'ten öteye değildi. Bırakın Trabzonspor'un puan kayıplarını ben nasıl galip geleceğimizi düşünürken bile çileden çıkıyordum. Sonra Antalya kampı ile başlayan bir süreç var ki tam olarak ne oldu, neler yaşandı, kim müdahil oldu ve en önemlisi bu takım o tarihten sonra nasıl böylesine yenilmez bir armadaya dönüştü onu bilen kişinin sayısı bir elin parmaklarını geçmez. Ardından içerde zaten iyi olan performansın arkasına deplasmanda gelen puanlar eklenince ve fark aniden azalınca lan acaba mı diye düşünmeye başladık. İkinci yarıda kendi sahasında gol dahi yemeyen takım, deplasmanda ilk yarısını berabere kapattığı 4 maçı ve ilk yarıyı geride kapattığı 2 maçı(Galatasaray-Bucaspor) kazanmasını bildi. Bu süreçte yanlızca Antalyaspor'u ve Eskişehir'i yendiğimiz maç ile şampiyonluk maçında Sivasspor önünde soyunma odasına önde giriyorduk. Dışarıdan bakıldığında akıl almaz olan ve başta Trabzon camiası olmak üzere kamuoyunun anlamlandıramadığı nokta buydu. Takım tam bir imha timine dönüşmüş, yenilgiyi asla kabul etmeyen ve son dakikasına kadar galibiyeti kovalayan bir hüviyete bürünmüştü. Tek bir sezonda yaşandığında yıllarca anlatılan maçlarının toplamından fazla anlatılacak hikaye var. Deplasmanda Beşiktaş ve Galatasaray maçları, içerde son dakikada gelen golle kazanılan Gaziantepspor maçı, 3-1 geriye düştüğümüz Bucaspor maçı ve 2-2'den 4-2 olan Gençlerbirliği maçı. Hepsini tek tek inceleseniz acayip detayları barındıran maçlar ve rakipleri şaşırtan durumda bu. Fenerbahçe bunu tek başına performansı ile sağlayamaz, destek alıyor, ligi dizayn ediyor, hakemleri satın alıyor, rakiplere telefon ediyor, istediği oyuncuyu oynattırmıyora kadar giden paranoyanın temel sebebi bu akıl almaz performans. İnsan psikolojisinde kendi hatalarını bastırmak ve rahatlamak için kullanılan savunma mekanizmaları Trabzonspor tarafından şampiyonluk yarışında kullanıldı ve en sonunda kaybedilen süreçte taraftarlar suçu başkalarına atarak ligi tamamladı. Yönetim, teknik heyet ve yerel medya suçu kendinde hiç aramadı ve bu savunma mekanizmalarını sıkça kullanarak kendilerini rahatlattılar.

Fenerbahçe bu şampiyonluğu kimseye dayanmadan kendi gücüyle hatta sıkça da haksız ithamlarla boğuşmasına rağmen insanüstü performansı ile yakaladı. Yeni Malatyaspor maçından sonra kenetlendi, son dakikaya kadar savaştı, camia olarak bütünleşti ve en önemlisi hataları kendinde aradı. Düştü, ayağa kalktı zaman zaman sendeledi ama sonunda bitiş çizgisine en önde varmayı başardı. Bunun için başlıktada vurguladığımız gibi bu şampiyonluk sadece ama sadece futbol ve inanç ile kazanıldı ve bilgisayar hiç açılıp kapanmadı! Bu şampiyonluk başta oyuncular ve Aykut Kocaman'ın terinin son damlasına kadar mücadeleyi bırakmaması neticesinde kazanıldı. Birilerinin çenesi çalıştı bizim ise ayaklarımız ve sonunda gülen çok konuşan değil çok mücadele eden oldu. 18. şampiyonluğumuz bir kez daha hayırlı olsun.

22 Mayıs 2011 Pazar

Şampiyon Fenerbahçe!!!!!


Şampiyonluk yarışında deplasman maçlarında erken gol istegimi her maç yazısında tekrarlamıştım sağ olsun takım bu sefer darbeyi erken indirdi. Santos soldan yaradana sığınıp vurduğunda herkesin yüzündeki o mutluluk ifadesini çizebilicek bir ressam yok. Ardından takım kaçan şampiyonluklara kafayı takıp biraz duraksayınca Sivas'ta yaygın kanının aksine karşı kale önünde çoğalmaya başladı ve nihayetinde golüde buldu. İlk yarıdaki yediğimiz deplasman gollerine benzeyen bu gol, bende hemen geçmiş anıları canlandırdı. Zaten sezonun ilk yarısının sonunda bendeki karamsarlığın nedenide tam olarak buydu. Aykut Hocanın yaptığı en olumlu iş burada devreye girdi ve travmalardan kurtulmamızı sağlayanda bu geri dönüşlerdi. Selçuk tipik kontrat gollerinde birini atarak ilk yarı bitmeden bizi yeniden üstünlüğe ulaştırdı. Devre arasında sevinç ve heyecan arası gel- gitler yaşayan taraftarın son düdük çalmadan tüm enerjisini kaybetmeye niyeti yoktu.
İkinci yarı bir gol daha atmak bizi çok rahatlatırdı ve bu sezon bizi hiç kırmayan kaptan frikik gollerinide son maçlara saklamış olucak ki çok güzel bir vuruşla skoru 3-1'e getirdi. İlk yarı sonunda Stoch-Baroni değişikliği yaşanmış ve Niang sol kanata gelirken Alex ileride yanlız bırakılmış orta alanda yer alan Selçuk daha çok defansa gömülerek Sivas'a karşı direnç hattını oluşturmuştu. Fenerbahçe ayağa paslarla oyunu soğutmaya ve yakalayacağı kontraatak ve duran toplarla farkı açmayı planlıyordu. Ancak Sivaslılar hafta boyunca yapılan muhabbetten çok fazla etkilenmiş olucaklar ki ısrarla maça tutundular. Şampiyonluk stresi altında oynanmasa ne Sivas'ın 3 gol atıcak gücü vardı ne de ikinci yarı fırtına gibi esen Fenerbahçe'nin defansa çekilecek durumu. İkinci golde yaşan bir pas hatası ile fark yeniden 1'e indi ve kısa süreli şok dalgası cevabın ''bende gol atıcam artık'' diyen Yobo ile kırılması sonucu fark yeniden yükseldi ve rahatladık. Ardından geçmek bilmeyen dakikalar ve son dakikalarda yenen bir gol ile son viraja girildi ve hakemin son düdüğü ile birlikte ben formayı çıkarmış masa üzerinde şampiyonluk turunu atmaya başlamıştım.

16 Mayıs 2011 Pazartesi

Fenerbahçe 6 Ankaragücü 0 -- Uygulamalı Penaltı Dersi


Fenerbaçe'nin şampiyonluk yolunda ilerlerken artık klasikleşen bazı durmları var, Trabzonspor öne geçmeden gol atmamak gibi. Kadıköy'de bizi erken gollere o kadar alıştırdılar ki, 5 dakikada gol gelmeyince huzursuzlanmaya başlıyorum. Maça geçen haftaki kadroyu bozmadan seyircinin desteği ile güzel bir başlangıç yaptık. Ancak Ankaragücü'nün kolay teslim olacağı görüntüsü sahada yoktu buna kaptırdıkları topların geri dönüşünde yaptıkları Ersun Yanal futbolunun en önemli özelliği olan taktik faullerde eklenince maç sertleşmeye başladı. Bu dakikalarda Sestak'ın çok kısa bir sürede Stoch ve Santos'un bileklerine yaptığı darbeler hakem tarafından uyarı ile geçilince oyun tam bir kaosa doğru evrilmekteydi. İleride Gökhan'ın bindirmelerini ararken soldan Stoch etkili bir atak geliştiremiyordu. Arka arkaya bulunan 2 golle Trabzon öne geçince biz yine geriden gelmek zorunda kaldık. Kaptan işin bu şekilde çözülemeyeceğini anlayan ilk kişi olarak resitalini başlattı. Çok kısa bir zamanda önce penaltı ile öne geçtik ardından yine kaptanın akıl dolu pasında Niang yerde kalınca ikinci penaltıya kavuştuk. Kalecinin atılması ve Vittek'in oyundan çıkarılması neticesinde Ankaragücü'nün defans ve ofans dengesi 5 dakika içinde çöktüğü gibi skoru çevirecek motivasyonlarıda sıfırlandı.
İkinci yarı başlangıcında aslında hem Fenerbahçe hem Trabzonspor bu maçlarla ilişkilerini kesip son haftayı düşünmeye başlamışlardı.Her iki takımda rakiplerinin maçın skorunu çeviremeyeceğinin farkındaydı. İkinci yarı başladıktan sonra yine bir ara pasta Niang düşürüldü ve üçüncü penaltıda gole çevrildi. Taraftarın havaya girmesi ile Fenerbahçe pas yağmaya ve oleyler eşliğinde rakibi bunaltmaya devam etti. Duran top hasreti çekenlere bu sefer frikik ile gösteri sunan kaptan oyunu artık tamamem kişisel şovuna çevirmişti. Bu dakikadan sonra Aykut Hoca son maçıda düşünerek kart sınırında olanları kenara alıp yerlerine Bekir-Baroni ikilisini dahil etti. Bekir zaman zaman oynadığı sağ bek mevkisinde Gökhan'ı o kadar güzel takip etmişki onun gibi rakibini çalımlayarak ceza sahasına girdi ve rakibe çarpan şutu neticesinde golü buldu ve skoru 5-0 taşıdı. Artık seyirci dahi biraz soluklanma ihtiyacı isterken kaptan 6-0'ların tarihsel önemine vurgu yaparak jeneriklik bir aşırtma golü ile perdeyi kapadı. Son maçlar öncesinde avantaj bizim elimizde ve başka bir takım bu durumda olsa şampiyonluğuna kesin gözle bakılabilir ancak bizim yaşadığımız acı 2 tecrübe hem medyayı hem futbolcuları ve yöneticileri en çokta taraftarı ihtiyatlı davranmaya itiyor. Son hafta ne iyi futbol ne bol gol gibi bir beklentim yok. Şampiyonluğa uzanan yolun son maçında bir kazaya kurban gitmemek için deplasman karakterimizin aksine ilk dakikadan itibaren müthiş bir istek ve arzuyla rakibin üzerine yüklenmeyi ve mümkünse bu sefer Trabzon'dan önce golü bulmamızı istiyorum.26 yaşındayım ama benim kalbim bile bu son maçı kaldırabilecek düzeyde mi bilmiyorum.

14 Mayıs 2011 Cumartesi

İnternetime Dokunma!!!

22 Agustos'ta internet üzerindeki baskılarına bir yenisini daha eklemek üzere hazırlık yapanlara karşı internetini ve özgürlüğünü savunan herkesin destek vermesi gereken ''Internetime Dokunma'' yürüyüşü başta İstanbul olmak üzere ülke genelinde birçok şehirde 15 Mayıs Pazar günü yapılacak. Sansüre ve filtrelemeye karşı herkes sokağa çıksın.Bu adresten daha ayrıntılı bilgi alınabilir.

8 Mayıs 2011 Pazar

Karabükspor 0 Fenerbahçe 1

Maça yine deplasmandaki oyun anlayışımız ile başladık. Oyunun kontrolünü rakibe verirken pozisyonları Alex ile Niang'ın ayaklarına bırakmıştık. İlk dakikalar karşılıklı ataklarla geçerken Karabük'ün oyuna asılacağı ve bizi zorlayacağı belliydi. Selçuk ve Niang ilk 11'de yerini almış ancak Fenerbahçe uzun toplarla fiziki açıdan yetersiz durumda olan Niang'ı buluşturmakta ısrar edince ileri uçta etkisiz kalmıştı. İlk yarı her iki takımın eşit sayıda atagı ve pozisyonu ile geçerken her iki takımda birbirine üstünlük sağlayamıyordu. Karabük ileride Angelov'u topla buluşturmaya çalışırken Fenerbahçe'de Alex ve Niang'ı pozisyona sokmaya çalıştı ilk yarı boyunca. Deplasmandaki bu pasif oyun anlayışı her zamanki gibi bizi sıkıntıya sokarken İzmir'de golü bulan Trabzonspor'u rahatlatmıştı. İkinci yarı öncesinde durum Trabzonspor ve Karabük lehine Fenerbahçe'nin ise aleyhine idi. 

İkinci yarı başlangıcında Aykut Hoca; Semih, Guiza ve Caner'i ısınmaya yollamıştı. İlk yarıda sarı kart gören Stoch yerine sol kanata bir hamle yada golü bulmak için forveti çiftlemek alternatifler arasındaydı. Tüm bu hamleler düşünülürken Fenerbahçe oyunun kontrolünü eline almaya ve rakip kalede pozisyon bulmaya başladı. Alex ile girdiğimiz ilk pozisyon bunun sinyaliydi. Ardından ara pasta Karabük defansı ıska geçince Lugano'nun vuruşu ile golü bulduk ve rahatladık. Hemen ardından Bucaspor'un gol haberi kısa bir şaşkınlığa sebep olsada Trabzonspor'un santra ile golü bulması neticesinde her maçı kendimizin kazanmamız gerektiği birkez daha açıkça ortaya kondu. Maçın geriye kalan dakikalarında Baroni ve Semih hamleleri ile orta alanı kuvvetlendirmeyi ve topu ileride tutmayı hedefledik ve son dakikaları vakit geçirmek için rakip sahada top yaparak ya da korner bayragı etrafında geçirerek tamamladık. Bu galibiyet ile liderliğimizi sürdürürken Trabzonspor'da bizi takibini devam ettirdi. Evimizde oynuyacağımız Ankaragücü maçını taraftarımızın müthiş destegi ile galibiyet ile tamamlayabiliriz ancak son deplasman maçında bu sezonki tüm deplasman maçlarının aksine erken gollerle işi bitirmeli ve mutlu sona ulaşmalıyız zira taraftarın bir son maç sendromu daha kaldıracak hali yok.

2 Mayıs 2011 Pazartesi

Fenerbahçe 2 İBB 0

Maça beklenildiği gibi çok hızlı girdi Fenerbahçe ve ligin ikinci yarısında özellikle Kadıköy'de rakipleri etkisiz hale getirmekte kusursuz bir şekilde uygulanan pres ve ön alan baskısı sayesinde gol henüz 2.dakikada Stoch'un ayağından geldi. Hollanda liginden alışık olduğumuz gollerinden birini ilk 11'de formayıda kaptıktan sonra bulan Stoch ile morallenen Fenerbahçe rakibin üzerine gitmeye devam etti ama 2. golü bir türlü bulamadık. Semih ve Alex'in kaçırdığı goller ile skor bir türlü değişmedi ve bu sırada Trabzonspor maçı bir anda 3-0'a gelince işler değişmeye başladı. İlk yarıda 1 gol daha bulmazsak ikinci yarı takımın skoru koruma gayreti ile geriye yaslanıcağı aşikardı. Tam bu düşünceler sırasında sağ kanattan gelen Gökhan Gönül ortasında kaptan olaya müdahil oldu ve endişeye mahal yok ben burdayım dercesine mükemmel bir kafa vuruşu ile ilk yarı bitmeden skoru 2-0'a taşıdık ve rahatladık. Golü bulduğumuz dakikaya kadar İBB oyunu dengelemiş ve kalemizde etkili olmaya başlamıştı.İlk yarı skor avantajını yakalayınca takımın oyunu daha dengeli bir hale sokucağı belliydi ve ikinci yarıda bu şekilde devam etti. 

İkinci yarının hemen başından defansın çok önde yakalandığı ve Gökhan'ın pozisyonunu kaybettiği pozisyonda Ekrem kötü vurdu ve bu dakikadan sonra etkili bir İBB atağı izlemedik. Bu dakikada olucak gol maçı yeniden riske sokabilirdi. İkinci yarıda daha çok pas yapmaya çalıştık ve yine Semih-Alex-Gökhan üçlüsü pozisyonlara girdi ancak farkı daha fazla açmayı başaramadık. Daha sonra Semih ve Stoch'un yerine Guiza ve Caner değişiklikleri yapılarak takımın direnci biraz arttırılmaya çalışıldı ve en son Alex'in yerine Gökay'ın girmesiyle maçı tamamladık. Uzun bir aradan sonra Baroni'yi bu kadar etkili ve dikine oynarken gördük, Stoch her maç 11 başlamam lazım dercesine mükemmel oynadı ve golünü atıp takımı rahatlattı. Gol atamasada Semih ve bitirici darbeyi yapan kaptan ile orta alanda zaman zaman yine kontrolünü kaybetsede Emre ve sağ kanattaki ak tolgalı beylerbeyi Gökhan'ın performasları maçta öne çıkanlardı. Takım galibiyet ile zirvedeki yerini korudu ve kalan maçları kazandığı takdirde şampiyon. Önümüzdeki hafta Niang'ın takıma dönüşü ile daha kuvvetli bir şekilde Karabük karşısında sahadaki yerini alıcak.