27 Kasım 2010 Cumartesi

İBB 0 Fenerbahçe 1

Dışarıda maç kazanmada yaşanan sıkıntılar, rakibin uzun süredir şansımızın tutmadığı ve ligin iyi top oynayan ekiplerinden biri olması, sakatlıklar ile birleşince maç öncesi tahminler hep ihtiyatlı, hatta çokça İbb'den yana idi. Tüm bu planları ve maçı çeviren her zamanki gibi kaptan oldu. Fenerbahçe ilk dakikalarda çokça İbrahim Akın'ın topla oynamasına izin verdi ve ard arda kaleye gelen şutlar Gökay ve Alex'in arka arkaya İbrahim üzerindeki baskıyı futbol kurallarını zorlayan bir şekilde arttırmasına neden oldu ve İbrahim'i bir şekilde pasifize eden Fenerbahçe Niang ile çok önemli bir fırsatı heba etti. Ardından daha önceleri çok fazla gözlemleme şansını bulamadığımız ön alanda pres sonucu rakibin oyununu bozduk ve bu pozisyonlardan birinde benimde çokça eleştirdiğim Cristian üst üste iki başarılı pres ve hamle ile topu Mehmet Topuz'a o da kendini müthiş bir şekilde arka direkte unutturan Alex'e atınca Fenerbahçe golü buldu. Golleri ilk yarıda atma başarımız bu maçtada ortaya çıktı zaten bu istatislikte ligde uzak ara öndeyiz ama önde olduğumuz bir diğer istatislikte rakibin baskısına özellikle deplasman maçlarında teslim olup çokçada mağlup bir şekilde maçı tamamlamamız. Bugün yine 70'den sonra oyundan düşmemize rağmen skoru korumayı bildik üstelik penaltı atışından yararlansak 10 kişide kalan İbb karşısında son dakikaları daha rahat yaşayabilirdik. Herşeye rağmen Galatasaray maçının ardından ikinci kez gol yemeden maçı tamamladık. 




Rakibin yakaladığı pozisyonlardan yararlanamaması bizim lehimize gibi görünebilir ancak her maçı 70'den sonra rakibe teslim edersek şampiyonluk ve galibiyet yollarımız çokça tıkanır. Bugün Alex'in çıkışının ardından kazanılan penaltıda Emre'nin de yokluğunda bir penaltıcımız olmadıgını gördük ki Niang'ın vuruşu kötü bile değildi. Bu dakikada gelicek gol zaten 10 kişi kalmış rakibi oyundan düşüreceği gibi diğer gollerinde önünü açıcaktı ancak bu gol gelmeyince geriye Selçuk'un orta alana dahil olup Cristian ve Gökay ile 3'lü bir orta alan oluşturmasını ve bu alanda top hakimiyetini kazanmasını beklemekten başka çaremiz kalmadığı gibi sayıca üstün olduğumuz rakibe karşı skoru koruma ve daha önce yaşanan puan kayıplarını tekrarlamama amacıyla iyice geriye yasladık. İlk yarı sakin bir oyun ile geçirilirken ikinci yarı Gökhan Gönül'ün düşürülmesine verilmeyen faul ile film koptu. Hakem bu pozisyonun hemen ardından rakibine giren Gökhan'a sarı kartını gösterirken Alex'e ceza sahası içinde yapılan açık penaltıyı yardımcısı ile görmezden geldi ki, o kanatta görev yapan yan hakemin performansıda felaketti. Bu pozisyonlarda kontrolü kaybeden hakem 3 dakika içinde 2 faul yapan Efe'yi oyundan atmayınca durumu çözen Abdullah Avcı oyuncuyu kenara aldı. Alex'in sert bir şekilde İbrahim Akın'a girmesine verdiği sarı kart Fenerbahçe lehine tartışılacak tek yanlı kararı olarak gözüküyor. Tüm bu olumsuzluk ve performans düşüklüklerine rağmen yine Alex'in sihirli bir dokunuşu ile maçı almasını bildik ancak her maç aynı sahneleri yaşamaktan sıkıldığımıda belirtmek gerek. Sakatlıklar elbette takımın belini büküyor ancak devre arası transferin ardından takımın 70'ten sonra yaşadığı performans düşüklüğünede acil bir çözüm bulunmalı. Kayseri - Bursa  ve Galatasaray - Beşiktaş maçlarından çıkıcak her türlü sonuç galip geldiğimiz haftada lehimizedir ve galibiyet serisini devre arasına kadar sürdürebilen bir Fenerbahçe ikinci yarıyada daha özgüvenli bir başlangıç yapabilir.

24 Kasım 2010 Çarşamba

Yersen

Bu sabah yapılan antreman sırasında Caner Erkin ve Fabio Bilica kavga etmişler. Bilica'nın sert girdiği bir pozisyon sonrası başlayan söz dalaşının ardından Bilica'nın Caner'in saçlarını tuttuğu görülüyor ki, videosuda spor sitelerine düşmüş durumda. Diğer oyuncuların araya girmesi ile olay fazla büyümeden kapatılmış. Beklediğim gibi resmi siteden olayın kapandığı ve oyuncuların aralarında bir problem olmadığı sahte bir gülümseme ile taçlanan fotoğraf ile açıklandı. Olayda kimin haklı olduğu konusunda bilgim ve merakım olmadığı gibi geçen sene yaşanan Arda Turan-Caner Erkin kapışmasının üzerine yaşanan bu olaydan espri üretmeye ve gelecek yeni kavga ihtimalleri üzerine fikir üretenleride komik bulmadığımı belirteyim. Galatasaray'da yaşanan sahte gülücük ve fotoğrafın aynısını birkez daha yaşadık. O zamanda saçma bulduğum bu uygulamayı yine desteklemiyorum. İnsanlar aptal değil, oyuncuların aralarının düzgün olmadığını anlıyacak zeka seviyesine sahipler ve sadece hemen bir yalanlama yapalım mantığı ile hareket eden yönetim mantığınıda anlamış değilim. Oyuncular sevgili değiller sahada işlerini yapsınlar yeter, böyle komik pozlarla biz aslında kankayız tadı yakalamaya çalışmak boşuna. Hiç açıklama olmasaydı elbette bazı anlamsız haberler basında çıkardı ama bu tip sahte pozlarla olayın kapandığı görüntüsüde sağlanmıyor en azından taraftar bunu yemez.

23 Kasım 2010 Salı

Fenerbahçe 5 Bucaspor 2

Daha 1.dk dolmadan gelen 3000. gol ardından gösterilen iştahla ile skorun 3-0 olması, kaptanın çoşması; rakibinde gücü düşünüldüğünde tamam rahat bir maç izliyebiliriz düşüncesinin bünyede hasıl olmasını sağladı. İlk yarıda 30 dakikaya yakın yaşanılan bu rahatlama Bucaspor'un oyuncu değişikliklerine gitmesi ve kale önünde görülmesi ile kendini endişeye bıraktı. Bu pozisyonlarda Volkan mı etkiliydi yoksa rakip forvetler mi başarısızdı tam olarak emin değilim. İlk yarının son 10 dakikasında yaşanan bu ağır oyun kalemizde golü görüp rahatlamamızın ardından yeniden ataklara ve hızlı oyun ile birlikte güzel paslaşmalara yerini bıraktı. Alex'in çıkıp Semih'in oyuna girmesi ve Niang'ın etkisini arttırmasıyla skor yeniden rahatlama moduna bizi getirdi ve ikinci golümüzü kalemizde görmemizle birlikte maçı tamamladık. Fenerbahçe açısından maçları iki gruba ayırmamız gerekiyor artık. Kağıt üzerinde zor denebilecek rakiplere karşı oyunu kabul ettirmede yaşanan sıkıntılar ve genelde ilk golü atan taraf olmamıza rağmen skoru koruyamayıp galibiyeti alamamamız ve sıkça beraberlik golünün ardından hemen 2. golü kalemizde görüp sahadan tamamen puansız ayrıldığımız birimci grup maçlar. İkinci grup ise nispeten daha kolay görülen maçlarda özellikle Kadıköy'de gol olup yağmamız, minumun 2 farkla rakipleri yenmemiz ancak bu maçlara kadar gol atma becerisi gösteremeyen rakiplerden dahi gol yememiz daha da kötüsü bolca pozisyon vermemiz. Bu; oyuncu performansları, sakatlıkları ya da hoca tercihleri ile açıklanmayacak kadar karışık bir durum. İlk yarı gösterilen performans ve atılan gollerin yerini 2. yarıda oyunu rakibe teslim etme ve kalede goller görmek olarak değişmesi Fenerbahçe'nin acil cevabını bulması gereken soru. 

Bu kadar pozisyon verdikten sonra maçları kadro kaliteniz ile kazanabilirsiniz ancak bu performans bizi şampiyonluğa götürmez. Takımın hücumu düşünen ve paslaşarak ve hızlıca ileriye çıkışı çok olumlu olarak gözükürken fazlaca pozisyon vermesi, her maç kalede gol görmesi ve ikinci yarıda oyunu tamamen bırakması olumsuz tarafları. Devre arası savunma ve orta sahaya yapılacak transferler takımın bu defoları bir bakıma azaltabilir ancak bütünüyle ortadan kaldırması için herkesin daha fazla mücadele etmesi şart. Bugün sahada milli takımdaki performansının 1/100'ü göremediğimiz Santos ve defansın ortasında asla olmaması gerekirken üstüne çalımlarda yapmaya çalışan Bekir'in mevcut durumlarını değiştimeye başlamaları gerekiyor. Cristian'ın geçmiş maçlardaki kötü performansı ve Bilica'nın durumları ile Lugano'nun zamansız cezaları düşünüldüğünde takım artık daha az hata yaparak ve gol yiyerek yoluna devam etmeli aynı oranda mücadele gücü ve performansı 90 dakikaya yayarak galibiyetlere ulaşmalı. Stoch'un takımı ileri götüren ve sahada mücadele eden yegane unsurlardan biri olduğu dakikalarda neden oyundan ilk çıktığını anlayamadığım gibi, Alex'in sahadan çıktıktan sonra soyunma odasına gidip ardından yeniden yedek kulübesine gelmesinden bir komplo teorisi çıkaran Lig tv spikerlerinide çözemedim. Alex'in çişi gelmiş olabilir bunu da düşünmek lazım.


9 Kasım 2010 Salı

Ankaragücü 4 Fenerbahçe 2

Fenerbahçe için gelebilecek en güzel zamanda gelmiş bir mağlubiyet. Herkesin ayaklarını yeniden yere sağlam basmasını gerektirecek bir sonuç oldu Ankara'da. Genel anlamda bir kupa bahtsızlığımız var ancak bu son yıllarda özellikle grup statüsüne geçildikten sonra final maçlarında kendini gösterirdi, bu sefer ilk maçta acı bir şekilde tatıldı ki sakatlıklar ve eksikler bir yana takımın defolarını görmesi açısından harika bir maç. Aykut Kocaman'ın takım üzerinde bir takım mecburi değiştirmeler yapması bir yana takımın genel kalitesinin çıkan 1-2 oyuncu sonrası ne hale geldiğini görmek açısından önemli. İlk yarı basan, mücadele eden ve oyunu kontrol edip Semih ile golü bulan ve Stoch ile bir topu direkten dönen Fenerbahçe ile ikinci yarı sahada varlık gösteremeyip kalesinde tam 4 gol gören aynı Fenerbahçe. Geriye Gökhan Gönül'ün kaptanlık pazubandını takması ve Gökay Iravul'un gösterdiği muhteşem performans haricinde kalan pek birşey yok. Defansta yaşanan sürekli değişim, yerlerini kaybeden futbolcular, yalandan savunma yapan oyuncular, sahada olup olmadıkları belli olmayanlar neden takımda yedek kaldıklarını ya da gözden çıkarılmak üzere olduklarını sorgulamalılar.  


Ankaragücü ilk yarı sahada yokken ikinci yarı iki değişiklik ile şaha kalkıp 4 gol buldu, Fenerbahçe özelinde yukarıda saydığımız ikaz lambaları Ankaragücü içinde fazlası ile var. Her iki takımda maçtan maça enteresan performans dalgalanmaları yaşıyorlarki, ikinci yarı ve ilk yarıda farklı oyuncular sahada yer almış gibi bir oyun çıkıyor ortaya. Zaten zor olan grupta işler daha da karıştı ancak bu abidik sistem sayesinde Fenerbahçe yinede bu gruptan çıkar. Tek maç eleme usülü ya da iki maçlı eleminasyon olsaydı Fenerbahçe için kupa serüveni erkenden bitebilirdi. Sakat oyuncuları yokluğunda orta alanda Baroni'ye kalmış bir Fenerbahçe fazlasıyla kırılgan ve hedeflenen futboldan uzak kalıcaktır bu açıdan bu mağlubiyet hafta sonu Gaziantep karşısında yaşanacak puan kaybını önlemişte olabilir. Bardağın dolu tarafı Gökay, Gökhan Gönül'ün kaptanlığı ve olası bir lig puan kaybına neden olucak oyun anlayışının kupada kötü bir tecrübe ile yaşanmış olması.



7 Kasım 2010 Pazar

Fenerbahçe 4 Eskişehirspor 2

Fenerbahçe'nin en azından bu sezonun ilk yarısı ortaya koyacağı performans maçlara bağlı olarak şekillenicek. Geç yapılan  transferler, sakatlıklar, cezalılar ve formsuzluklar son maçta kaybedilen ikinci şampiyonluk tramvası ile birleşince takımının tüm bunlarda geceden sabaha iyi ve güzel futbola evrimleşmesini beklemek büyük hata. Geçen sezonlardan farklı olarak hedef maçlarda gösterilen daha silik oyun ama bunun tersine diğer maçlarda bol gollü galibiyetlerde yukarıda saydıklarımızın tezahürü. Fenerbahçe saha içi organizasyonunu oturttuktan sonra ikinci yarı bu hedef maç performansınında değişeceğini düşünüyorum, kaldı ki derbilerde galibiyetlerdense şampiyonluğa götürecek diğer yolu ben her zaman tercih ederim. Onun için bol gollü galibiyetler takımın hücum zenginliğini ve pozisyon yaratıcılığını gösterirken aynı oranda yenilen goller defansta yaşanan kalite eksikliği (Bilica) ve sorumsuzluk (Lugano) ile takımın henüz bir bütün halinde hareket edememesine bağlı. 




Eskişehir maçında takımın üzerinede çöken sisi dağıtmak için ortaya konan futbol erken golle birleşince anlamlaştı. Erken gol avantajına morallenmede eklenince beraberlik golüne rağmen Alex&Semih&Gökhan üçlüsünün hevesi ve bitiriciliği takımı ilk yarıda rahatlatırken bu tekere çomak sokma sevdalısı Lugano'nun yapmış olduğu anlamsız bir koridor kırmızı kartı ile işler büsbütün karıştı. Emre'nin sakatlığı ile birleşince üretkenlik yitiren takım Bilica'nın oyuna girişi ile kendine güvenini de yitirdiki golde beklenen noktadan kısa bir süre sonra geldi. Bu sorumsuzluk üstelik cezadan daha yeni dönmüşken takımı acaba sorusu ile karşı karşıya bıraktığı gibi Bilica'yı da seyircinin kucağına attı. Semih'in yeniden nöbete dönmes ile fark 2'ye çıkarıldı ve aslında çok fazla sorun çıkarmayacak durumda olan Eskişehir maçı zaman zaman yaşanan nefes darlıklarına rağmen galibiyetle noktalandıki, Kayseri ve Bursaspor'un beraberliklerine birde Trabzon-Galatasaray maçının sonucunu eklediğimizde ortaya karlı bir tablo çıkıcak. 


Her hafta cezalı ve sakat oyuncuların fazlılığı ile takımı bir bütün halinde izlemekten uzak olmamıza rağmen oyuna tutunma ve kazanma hevesi ile bol gollü galibiyetler güzel ancak yenilen gollerin fazlalığı, yoğun sakatlıklar ve sorumsuzca cezalı duruma düşmeler Aykut Kocaman'ın elini zayıflatıyor. Defans hattında Lugano'nun bir gelip bir gitmesi, Bilica'nın formsuzluğu Gökhan, Caner, Volkan ve Jobo'nun üstün performansları ve gayretleri ile aşılıyor ancak bunun sonsuza kadar sürmesini beklemek aptallık olur. Takım iskeletinin oturtulması ve ardından sakatların takıma katılması ile sağlanacak kadro derinliği ardından önümüzü daha rahat görebilicez. Emre ve Lugano'nun yokluğu bu açıdan takım içinde sıkıntı yaratıyor, Niang ve Dia'nın yokluğu Semih ve Mehmet Topuz'un çabaları ile kamufle edilse dahi her oyuncunun takıma eşit derecede saygı duymasını beklemek hakkımız. Gaziantepspor ile yapılacak maç bu açıdan önemli ve zor bir viraj olarak görülürken ardından ilk yarının sonuna kadar nispeten rahat maçlar ve bol gollü galibiyetler Fenerbahçe'yi bekliyor.





3 Kasım 2010 Çarşamba

Bursaspor 0 Manchester United 3

Bursaspor 4. maçlar sonunda da gol ve galibiyetle tanışamazken, Manchester ilk maça göre daha iyi bir kadro ile ve rahat bir şekilde galibiyete uzanan taraf oldu. Maça İngiltere'deki oyunundan tamamen farklı bir şekilde istekli olarak başlayan Bursaspor ilerleyen dakikalarda oyundan düştü ve arka arkaya yediği gollerlede oyundan tamamen koptu. Bu skordan sonra puan çıkarma açısından geriye yanlızca evdeki Glasgow maçı kaldı, kalan 2 maçta gol bulunabilir ama puan açısından en avantajlı olunan maç sadece evsahibi olunan maç. Manchester karşısında ileride Sercan sağ kanatta Turgay ve orta alanda Svennson gibi değişik bir dizilişle çıkan Bursaspor, Turgay ile golü bulsa maçın geri kalanı değişik olabilirdi. Maçlar varsayımlara göre oynanmadığına göre bu maçın Bursaspor açısından normal bir sonuçla bittiğini söyleyebiliriz. Özellikle maçın son dakikalarında oyun disiplininden kopulması ve yenilen her gol sonrası takımın bir türlü direnç gösterememesi şampiyonlar liginin ardından Bursaspor'un hanesinde kalıcak fatura olarak duruyor.

Manchester yine kolay rakiplere karşı uyguladığı forma şansı bulamayan oyuncuları oynatma ve bunları golle buluşturma seansına devam etti ve kolay bir galibiyetle eve döndü onlar için tek sıkıntı ilk yarı sakatlanıp oyundan çıkan Nani olabilir onunda tedbir amaçlı kenara geldiğini söyleyebiliriz. Son dakikalarda Bursaspor seyircisinin desteği mükemmeldi ancak Bursa için bu sezon Şampiyonlar ligi acı bir tecrübeden öteye gidemeyecek duruyor.